En Yeni Kuruluş Dönemi Osmanlı Sultanları (1302-1481) Sözleri ve Alıntıları
En Yeni Kuruluş Dönemi Osmanlı Sultanları (1302-1481) sözleri ve alıntılarını, en yeni Kuruluş Dönemi Osmanlı Sultanları (1302-1481) kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
II.Mehmed bu yıllarda, kuvvetle Zaganos'un etkisi altında kalarak İstanbul fethini padişahlığının ilk şartı olarak benimsemiş bulunuyor ve Çandarlı'yı başlıca engel görüyordu. Genç sultanın savaşçı siyaseti, Sırp despotu ile Bizans imparatorunu olduğu kadar Kastamonu ve Karaman beylerini de telaşa düşürmüş, bunlar Manisa'da II.Murad'a elçilerle şikayette bulunmuşlardı. II. Murad oğlunu ve onu kışkırtan vezirlerini azarlayıp durumu yatıştırdı.
ll. Murad böylece, batıda ve doğuda aldığı önemli yerlerden çekilmiş oluyor, fakat devleti tehlikeli durumdan kurtararak her tarafta barışı sağladığına inanıyordu.
Bu inançla, Ağustos 1444'te Mihalıç'ta kapıkulu ve beyler önünde oğlu II. Mehmed lehine resmen tahttan indi ve Bursa civarında kendisini zühd ve takva hayatına verdi. Son olaylar, büyük oğlunun ölümü, uc beylerinden gördüğü muhalefet, kendisini bu karara sevketmiş olmalıdır. Çağdaş kaynaklar onu duygusal, iyi kalpli, tasavvufa, sanata ve ilme meraklı olduğu kadar azimli bir şahsiyet olarak tasvir eder. Fakat II. Murad eğlenceye ve işrete fazla düşkündü. Çağdaş Osmanlı takvimlerinden Rum ve Arap tarihlerine kadar bütün kaynaklar, bu noktada birleşir. Son felaketler, halk ve asker arasında onun bu kusurlarını daha göze batar hale getirmiş olmalıdır. Ayrıca saltanattan çekilerek kendini ibadete ve riyazet hayatına vakfetmesi dikkat çekicidir.
I. Mehmed'in saltanatı boyunca en temel mesele, Osmanlı Devleti'nin Anadolu ve Balkanlar'da, 1402 felaketinden sonraki olumsuz şartlarda hakim bir güç olarak yeniden ortaya çıkmasının gerçekleşmesidir. ilk önce, Ankara Savaşı'nın ardından askeri çöküntüye rağmen, Osmanlılar her iki bölgede de büyük askeri güç olmaya devam ettiler. İkinci olarak, Osmanlı hanedanı, feodal beyler ve bölgedeki diğer hanedanlar üzerinde tek meşruiyet kaynağı olan emperyal geleneği tesis edebildi. 1405'te ve 1413 yılında, mesela Sırp prenslerinin arasındaki çekişmenin çözümünde, Osmanlı yöneticileri devreye girmişti.
Timur, 1394'te Anadolu'nun doğu kesimindeki ilk işgalinin ardından batı taraflarını da ele geçirmeyi arzu ediyordu. İran'a hakim olan Timur, Büyük Selçuklular'ın ve ilhanlılar'ın varisi olmak iddiasıyla Anadolu üzerinde hakimiyet kurmak istiyordu. Bayezid ise Selçuklular'ın mirasçısı sıfatıyla Anadolu'da birliği sağlamak düşüncesindeydi. Ancak Timur, başlangıçta, gazanın liderliğini elinde tutan Bayezid'e karşı harekete geçmeye tereddüt etti. Bayezid'e karşı koyan ve kaçıp kendisine sığınan Anadolu beylerini iyi karşıladı. Buna karşı Bayezid de Timur'un düşmanları Sultan Ahmed Celayir ve Kara Yusuf'u korudu, onları kendi hizmetine aldı. Bu durum, Timur'u çok kızdırdı. Anadolu'ya yürüyüp Erzincan'a geldi ve Erzincan Emiri Mutahharten tarafından karşılandı. Ardından Osmanlılar'a ait Sivas Kalesi'ni kuşattı (1400 Ağustosu); şehir teslim olduysa da kanlı bir şekilde yağmalandı, sonra da Mutahharten'e bırakıldı (1401). Nihayet Timur ile Bayezid, Ankara yakınında Çubuk ovasında karşı karşıya geldiler (28 Temmuz 1402). Yapılan savaşta Bayezid yenildi ve esir düştü, bir süre sonra da esaret altında Akşehir'de
vefat etti (8 Mart 1403). Ankara Savaşı, Bayezid'in merkezi bir idare altında süratle, genişlettiği imparatorluğunun birden çökmesine yol açtı.
Kosova savaşının sonucu Paris'te de yankı buldu. 1389 Ekiminde Paris'te Philippe Mezieres, Türkler'in tam bir bozguna uğratıldığını, sultanla bir oğlunun ve ordusundan pek çok erin ölmüş olduğunu yazdı. Sırplar'ın son büyük direnişini temsil eden Kosova'daki mücadele, günümüze kadar Sırplar için bir milli destan konusu olmuştur. Sonraki Sırp kaynakları Knez Lazar'ı yüceltip Sırplar'ın zaferinden söz etmişlerdir. Lazar'ın halefi Lazareviç'in biyografı Konstantin Filozof ise Kosova savaşında yenilgiyi açıkça kabul eder.
Gazaname'deki gibi. Sırplar'ın ilk genel saldırıda başarılı olduklarını söyler. fakat "Sultanın bir oğlu (Bayezid) kuvvetlerini topladı ve savaşı kazandı" der.
I. Murad Osmanlı kaynaklarında orta boylu, yuvarlak yüzlü, koç burunlu; hayırsever, adil, ömrünü gazaya sarfetmiş bir hükümdar olarak tasvir edilir. Bizans kaynaklarında ise az konuşan, fakat konuştuğunda güzel sözler söyleyen, ava düşkün, yorulmak bilmeyen, hıristiyanlara karşı merhametli, ancak hataya göz yummayan ve sertliğe başvurabilen, düşmanlarına karşı daima başarılı bir sultan şeklinde anılır. Adları kaynaklarda zikredilen dört oğlu tesbit edilebilmektedir (Bayezid, Yakub, Savcı. İbrahim).
Orhan'ın Üsküdar'da kuvvet yığarak (Şubat 1352) deniz savaşında Cenevizliler'i desteklediği açıktır. Böylece, Ceneviz-Venedik savaşı, Osmanlılar'ın Trakya'da yerleşmesine herhalde katkıda bulunmuştur. Bundan önce, ticaret gemilerini korumak için Cenevizliler haçlı ittifaklarına katılıyordu. Fakat şimdi Cenevizliler, büyük bir Osmanlı kuvvetini ücret karşılığı gemileriyle karşı sahile çıkarmayı kabul ediyordu. Çağdaş Cenevizli devlet adamı Lucanio dal Vermeda, "Türkiye Emiri Orhan Bey'den ne kadar iyilik ve lütufkarlık gördüğümüz bizce, sizce ve bütün Cenevizliler'ce bilinmektedir" diyor ve Orhan'ı "Peralılar'ın kardeşi ve sevgili babası" diye anıyor.
Hanedan kuran diğer Türk boyları gibi Osmanlılar, Kayı damgasını bir egemenlik sembolü olarak sikkelerinde ve önemli eşyada kullanmışlardır. M. Fuad Köprülü'ye göre Kayılar, Osmanlı Devleti'nin ilk etnik çekirdeğini oluşturmuştur. Osman'ın aşireti hakkın da kroniklere aktarılan bilgiler ve uydurma soy kütükleri hiçbir tarihi esasa dayanmaz. Kroniklerde genel giriş kısmında yer alan efsaneleşmiş birtakım belirsiz iddia ve gelenekler içerdikleri tarihi bilgiler ayırt edilerek kullanılmalıdır. Paul Wittek, Osmanlı hanedanının Kayı aşiretiyle ilgisi olmadığı tezini savunur; Osman'ı Oğuz Han'a bağlayan soy kütüğünün, hanedan siyaseti etkisiyle II. Murad döneminde ortaya çıktığını vurgular. 1380'lerde küçümseme amacıyla Kadı Burhaneddin, Osman'ın bir kayıkçı oğlu (Kayıg boyu kelimesinden) olduğunu söylemiştir. Timur, Yıldırım Bayezid'e bir mektubunda Osmanlı sultanına bir kayıkçı Türkmen soyundan geldiği gerekçesiyle hakaret etmek istemiştir. Osmanlı hanedanın soyu meselesi, Timur'dan sonra oğlu Şahruh
zamanında bir diplomatik tartışma konusu olmuştur.
Fakat 1461'den sonra Fatih'in şarka yayılma siyaseti Memlük nüfuz sahasını tehdide başladı. Mısır sultanı, Uzun Hasan'ı, Karamanoğulları'nı ve Dulkadırlılar'ı himayesi altında sayıyordu. Uzun Hasan'a karşı bir hareket sayılan Trabzon'un fethi (1461) Mısır sultanı tarafından tebrik edilmedi. 1463'te hıristiyan Batılılar'a karşı büyük başarı sağlayan Fatih, Mısır sultanına gönderdiği mektupta alışılmışın dışında ona kendisiyle eşit muamelesi sergilediği gibi, elçisi de yer öpmedi. Bu hareket, Sultan Hoşkadem'i çok incitti. Son Karaman olayları da iki taraf arasında ilişkiyi tamamıyla bozdu.
Sayfa 174 - İSAM Yayıncılık, Mart 2010, epubKitabı okudu