Kapıdan girince küçük, karanlık oda, babam elinde kasketi, masada oturuyor. Mendille başındaki teri siliyor. Elleri kocaman, tırnakları çimentoyla, harçla uğraşmaktan yarık. Pembe patiska mendil, çiçek gibi çabucak soluyor parmaklarında. Bana bakıyor; hiçbir şey söylemeden öylece. Ama seviyor beni, biliyorum. Yoksul adamların ancak ölümle kıyaslanabilecek çaresizliğiyle seviyor.