Toplumun temel diyalektik süreci üç aşama : dışsallaştırma(extemalization) nesnelleşme (objectivation) ve içselleşme'dir (intemalization).
Topluma en uygun ampirik bakış, ancak bu üç aşamanın birlikte anlaşılmasıyla mümkündür. Dışsallaşma, insanların hem fiziki hem de zihni faaliyetleriyle dünyaya doğru sürekli taşmalarıdır. Nesnelleşme, kendi asli üreticilerini kendilerinden çok dışa dönük bir olgusallık (facticity) olarak karşılayan bir realitenin (yine hem fiziki hem de zihni) bu faaliyetinin sonucunda ulaşılan bir noktadır. İçselleşme ise sözü edilen aynı realitenin kendisini bir kez daha objektif dünyanın yapılarından subjektif bilincin yapılarına aktarırken insanlar tarafından tekrar kendi içlerine mal edilmesidir. Dışsallaşırken toplum bir insan ürünüdür. Nesnelleşirken ise sui generis (nev-i şahsına münhasır) olur. İçselleşme boyunca insan artık, toplumun bir ürünüdür.
Rüyalar ve geceleyin görülen evhamlar; ikaz, ilham veya kutsalla kesin karşılaşmalar şeklinde toplum içindeki günlük davranışların özgül neticeleri olmak üzere birçok yönden günlük hayatla ilişkilendirilmiştir.
bir idam kurbanı, bir kaza kurbanının kolay kolay benimsemeyeceği “bir
doğrulukla” ölebilir. Şüphesiz bu uç bir örnektir. Burada önemli olan nokta basit bir şekilde şudur: Toplum kendisini ferde aşırı baskı olarak takdim ettiği zaman bile doğanın sahip olmadığı bir manaya sahiptir.
Celaleddin Rumi’nin (Mevlana) eserinden
alınan şu pasaj örnek olarak yetebilir (dünya mistisizm edebiyatından tamamen rast gele başka örnekler de seçilebilir):
Maden olarak öldüm ve bir bitki oldum,
Bitki olarak öldüm ve hayvan olarak dirildim,
Hayvan olarak öldüm ve insan oldum.
Niçin korkacakmışım? Ölmekle ne kaybettim ki Ancak bir kez daha insan olarak öleceğim, uçmak için
Kutlu meleklerle, ve hatta meleklikten de öte.
Ben yok olmalıyım: Çünkü Allah 'tan başka her şey fanidir
Melekî ruhumu adamış olduğumda,
Artık hiçbir aklın idrak etmediği bir şey olacağım.
Ah, bırak yok olayım! Yok oluş için,
Uzuvlarım şu sesi haykırıyor: Ona döneceğiz.