Lacancı Psikanalize Giriş Sözlüğü Sözleri ve Alıntıları
Lacancı Psikanalize Giriş Sözlüğü sözleri ve alıntılarını, Lacancı Psikanalize Giriş Sözlüğü kitap alıntılarını, Lacancı Psikanalize Giriş Sözlüğü en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bastırma, hedeflediği fikirleri veya anıları yok etmeyip onları sadece bilinçdışına hapsettiğinden bilinçdışı bilgi her zaman çarpıtılmış bir biçimde; semptomlar, rüyalar, dil sürçmeleri ve benzerleri olarak geri dönebilir.
Lacan da Freud gibi psikozun psikanaliz kuramı açısından kayda değeri olduğunu ama klasik psikanalitik tedavi yönteminin kapsamı dışında kaldığını savunur, zira psikanaliz sadece nevroza uygundur.
Lacan'a göre yabancılaşma öznenin başına gelen ve üstesinden gelinebilen bir talihsizlik değil, öznenin ana kurucu bileşenlerinden biridir. Özne temelden bölünmüş, kendisine yabancılaşmıştır (bkz. BÖLÜNME). Bu bölünmüşlük halinden kurtulmanın, "bütünlüğe" veya senteze ulaşmanın imkanı yoktur.
Her arzu bir eksiklikten ortaya çıkar; kaygı bir eksikliğin eksikliğidir. Kaygı memenin yokluğundan ziyade onun bunaltıcı varlığıdır; gerçekte bizi kaygıdan kurtaracak olan onun muhtemel yokluğudur.
Kaygı, nesne kayıp olduğunda arzuyu sürdürmenin bir yolu olduğu gibi arzu da kaygının telafisidir, zira arzuya katlanmak kaygıdan daha kolaydır (S8, 430).
...
1953 yılında Lacan gelecekteki çalışmalarında sabit kalacak temel bir ayrım yaparak özne ile EGO'yu birbirinden ayırır. EGO imgesel düzenin bir parçasıyken, özne simgesel düzene aittir. Dolayısıyla özne bilinçli bir faillik duygusuna değil bilinçdışına denk düşer, zira bu duygu egonun yarattığı bir yanılsamadan ibarettir. Lacan'ın "öznesi" bilinçdışının öznesidir.
Lacan ile Freud'un ölüm dürtüsü kavramları arasındaki farklardan bir diğeri de 1964 yılında ifade edilir. Freud ölüm dürtüsünü cinsel dürtüyle karşılaştırıyordu, oysa Lacan bu dönemde ölüm dürtüsünün artık bağımsız bir DÜRTÜ olmadığını, aslında her dürtüye ait bir özellik olduğunu savunur. “Yaşam dürtüsü ile ölüm dürtüsü arasındaki ayrım ancak onların dürtünün iki yönünü temsil etmesi kaydıyla doğrudur” (S11, 257 [271]). Bu yüzden Lacan, “her dürtü aslında bir ölüm dürtüsüdür”, diye yazmıştir (Ec, 848), çünkü (i) her dürtü kendi yok oluşunun peşinden koşar, (ii) her dürtü özneyi tekrarlamaya zorlar ve (iii) her dürtü keyfin acı çekmek olarak yaşandığı aşırı JOUISSANCE alanına, haz ilkesinin ötesine geçme teşebbüsüdür.
... fantazi hem özneye arzusunu sürdürme imkanı sağlar (S11, 185 [195]; Ec, 780) hem de "bunu yapmakla özne kendisini yok olmaya yüz tutan arzusu seviyesinde tutar [...].
Lacancı psikanalizin amacı nevrotik semptomların ortadan kaldırılması değildir, ne de olsa bir nevrotik semptom ortadan kaybolduğunda genelde yerini başka bir tanesi alır. Psikanalizi öteki terapi biçimlerinden ayıran şey tam da budur.
Lacan fantazi SAHNE'sini sinema perdesindeki donmuş görüntüye benzetir. Nasıl ki bir filmde sıradaki travmatik sahneyi görmemek için film durdurulabiliyorsa, fantazi sahnesi de hadım edilmeyi perdeleyen benzer bir savunma olarak işlev görür(S4, 119-20). Dolayısıyla fantazinin karakteristiği değişmezlik ve hareketsizliktir.
Dürtüler bir nesneye yönelmekten ziyade sürekli olarak onların yörüngesinde döner. Lacan dürtünün amacının (Triebziel) bir hedefe [goal] (varılacak son nokta) ulaşmak değil, amacını [aim] (yolun ta kendisini) izlemek, yani nesnenin çevresinde dönüp durmak olduğunu savunur (S11, 168 [178]). Dolayısıyla dürtünün gerçek amacı sonunda tam bir doyumun gerçekleşeceği mitsel bir hedefe ulaşmak değil, dairesel yörüngesine geri dönmektir. Nitekim joussance'ın kaynağı da bu kapalı devrenin tekrarlayıcı hareketidir.
Geçmiş olaylar bastırılarak bellekten atıldıklarında, kendilerini eylemlerde açığa vurarak geri dönerler. Eğer özne geçmişi hatırlamıyorsa o zaman geçmişi eyleme dökerek tekrarlamaya mahkûm kalır. Buna karşılık psikanalitik tedavi tekrarlama döngüsünü hastanın hatırlamasına yardım ederek kırmayı hedefler.