Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

1001 Temel Eser

Latifeler

Lamii Çelebi

Latifeler Hakkında

Latifeler konusu, istatistikler, fiyatları ve daha fazlası burada.
8/10
2 Kişi
7
Okunma
4
Beğeni
336
Görüntülenme

Hakkında

Tahmini Okuma Süresi: 6 sa. 26 dk.Sayfa Sayısı: 227Basım Tarihi: 1978Yayınevi: Tercüman Yayınları
Ülke: TürkiyeDil: TürkçeFormat: Karton kapak
Reklam

Kitap İstatistikleri

Kitabın okur profili

Kadın% 30.8
Erkek% 69.2
0-12 Yaş
13-17 Yaş
18-24 Yaş
25-34 Yaş
35-44 Yaş
45-54 Yaş
55-64 Yaş
65+ Yaş

Yazar Hakkında

Lamii Çelebi
Lamii ÇelebiYazar · 1 kitap
878 (1473) yılında Bursa’da doğdu. Asıl adı Mahmud’dur. Babası II. Bayezid’in hazine defterdarı Osman Çelebi, dedesi Yeşiltürbe’nin nakışlarını yapan Nakkaş Ali b. İlyâs Ali’dir. Gençliğinde Bursa Murâdiye Medresesi’nin hocaları olan Molla Ahaveyn ile Hasanzâde Molla Mehmed’den ders aldı. Daha sonra Nakşî şeyhlerinden Emîr Buhârî’ye intisap etti ve Bursa’nın zengin tasavvuf ve kültür ortamında tasavvuf ile edebiyatı buluşturan bir şeyh olarak yaşadı. Otuz yedi yaşında eser vermeye başlayan Lâmiî Çelebi ömrünün geri kalan kısmını yoğun bir telif ve tercüme faaliyetiyle geçirdi. İstanbul’a hiç gitmediği halde eserleriyle İstanbul edebiyat ve tasavvuf muhitlerinde tanındı. Yavuz Sultan Selim’e takdim ettiği Hüsn ü Dil sayesinde 35 akçe yevmiye ile maaşa bağlanınca yalnız ilim ve tasavvufla, eser telif etmekle uğraşarak herhangi bir resmî görev almadı. “Lâmiî’nin Hak ede rûhunu şâd” mısraının gösterdiği 938 yılında vefat ettiğinde bir tekkede şeyh olduğu mezar taşındaki “el-merhûm Şeyh Lâmiî b. Osman” ibaresinden anlaşılmaktadır. Mezarı dedesi Nakkaş Ali’nin yaptırdığı Bursa Orta Pazar Camii hazîresindedir. Hüma Hatun adlı bir hanımla evlenmiş olan Lâmiî’nin Ahmed, Mehmed ve Abdullah adlı üç oğlu ile Safiye adlı bir kızının olduğu, bunlardan Mehmed Çelebi’nin Lem‘î mahlasıyla şiirler yazdığı bilinmektedir. Emîr Buhârî’nin mânevî kişiliğiyle paralel olarak Nakşîbendîliğe olan bağlılığı, genç yaşta başlattığı şiir ve inşa çalışmalarında onu yine bir Nakşî olan Molla Abdurrahman-ı Câmî’ye yönlendirmiş ve daha sonra Câmî’nin önemli eserlerini Türkçe’ye çevirmesini sağlamıştır. Nitekim bu tercüme yoğunluğu sebebiyle bazı kaynaklar (meselâ bk. Âşık Çelebi, vr. 108b; Latîfî, s. 290) kendisini Câmî-i Rûm olarak anmış, bazısı da bu lakabı abartılı bularak şairlik yönünden Abdurrahman-ı Câmî ile kıyas edilemeyeceğini söylemiştir (Künhü’l-Ahbâr’ın Tezkire Kısmı, s. 266-267). Lâmiî Çelebi, çok iyi bildiği Arapça ve Farsça sayesinde İslâm coğrafyasının edebiyat ve tasavvuf birikimini iyi değerlendirmiş, bilhassa Molla Câmî’nin Farsça eserlerini tercüme ederken nazım ve nesirdeki başarısının en üst seviyesine çıkmıştır. Gerek medresede öğrendiği ilimler gerek tasavvuf çevrelerinde kazandığı irfan ve olgunluk gerekse araştırmacılığı, yaptığı tercümelerin monoton çeviriden ziyade günün şartlarına göre şekillenen adaptasyon çalışmaları biçiminde yazıya dökülmesini sağlamıştır. İnzivâyı seven ağır başlı bir kişiliğe sahip bulunmasına rağmen Lâmiî Çelebi’nin tok sözlü ve hazırcevap olduğu, fikirlerinde ısrarcı, hatta zaman zaman hezliyyâta meyyal bulunduğu bilinmektedir. Lâmiî Çelebi divan edebiyatının en çok eser veren temsilcilerinden biridir. Nazım, nesir ve nazım-nesir karışık olarak telif ve tercüme ettiği kitaplarının sayısı otuzu bulmaktadır. Divan edebiyatı, o güne kadar Türkçe’de örneği bulunmayan bazı Şark mesnevilerini Lâmiî’nin kaleminden tanımış ve yine onun yaptığı tercümeler sayesinde yeni konular edinmiştir. Sanat gösterme endişesine fazla kapılmayan Lâmiî Çelebi, oluşturduğu nazım ve nesir dili sayesinde başta tasavvuf muhitleri olmak üzere ilmiye ve sanat ortamında haklı ve kalıcı bir şöhret kazanmıştır.