Felsefenin özeti “varoluşun Özden önce gelmesi” esnasında yatıyor. Yani insan önce varolur, sonra özünü oluşturur. Varoluş kişinin elinde olan bir şey değildir. Özünü oluşturmak ise elindedir.
Sonuç olarak enflasyonu Herkül benzeri birinin düşüreceği gibi bir saçmalığı topluma anlatmaya kadar gidebilirsiniz. O zaman da insanlar, ekonomi yönetiminin niçin Herkül gibi adamlara bırakılmadığını sormaya başlayabilirler. Yani toplum hızla bilimdışı düşüncelere dalabilir.
Bilimdışı düşünmeye itilmek Türk toplumunun giderek kaderi haline geliyor. 1980'li yılların ikinci yarısında Darwin'in evrim kuramını ders kitaplarından çıkaran bir ülkenin enflasyonu bilimsel yöntemlerle düşürmeye çalışması kolay değildir. Böyle bir durumda o ülkenin ekonomi yönetiminindeki kişilerin birbirinden farklı şeyler konuşması da çok doğaldır.
Yirminci yüzyılda Türkler kadar kendi kendine sorun yaratıp, yıllarını saçma sapan tartışmalar uğruna heba etmiş başka kaç ulus var bilmiyorum, ama Cumhuriyet yıkılırsa altında ilk kalacak olanların kadınlar olacağını biliyorum.
1960'ların düşünsel modası varoluşçuluk felsefesiydi. Felsefenin özeti "varoluşun özden önce gelmesi" esasında yatıyor. Yani insan önce varolur, sonra özünü oluşturur. Varoluş kişinin elinde olan birşey değildir. Özünü oluşturmak ise elindedir.
Cumhuriyet öncesi evine kapatılmış, erkeğe tutsak olmuş kadınlar, Cumhuriyet'le birlikte toplumun içine çıkmış, kısa zamanda erkeğe yetişmiş, hatta geçmiştir. Batı toplumlarını ileri götüren kadınlar, Türkiye'yi de ileri götürecek.
1968 yılı tüm dünyada üniversitelerde öğrenci eylemlerinin doruğa çıktığı yıldı. Marksizmin etkisi tüm dünya gençliğini kucağına almıştı. Herkesin elinde Marx'ın, Lenin'in, Engels'in kitapları vardı. Bir de Politzer'in Felsefenin temel ilkeleri kitabı. Yalnız onları okuyordu gençler. Herbert Marcuse'u, Jean Paul Sartre'ı, Albert Camus'yü okumak bir çeşit revizyonculuk sayılıyordu.
Poe, benim en sevdiğim yazarlardan birisi. Yazdıkları hayal gücüne dayalı ve çoğu sembolik konular üzerine kurulu öyküler. Kiminde kesik bir elin, kendisini kesen kişinin peşine düşüşü ile vicdan azabını; kiminde evi icindekileriyle saran devasa bitkilerle bugünkü anlamda çevrenin intikam alışını; ya da son istasyonu cehennem olan bir trendeki yolcuların tarot falına bakan bir yabancının kişiliğinde yaşamla ölüm arasındaki gidiş gelişleri sembolize eden öyküler. Hepsi, bir an önce uyanmayı istediğiniz bir kâbus gibi.