Sanki yaşamayı öğrenmekten başka çarem varmış gibi.
Kimi sorular daha önce, daha başka konularda da olduğu gibi, içimde hep yanıtlanamadan kalacak. Ama her bekleyişi artık iyiden iyiye sevdiğimi, üstüne üstlük bu belirsizliklerle her şeye karşın yaşamayı öğrendiğimi de söylemeliyim.
Olasılıkların büyüsü demiştim buna bir zamanlar. Hiçbir şeyin tam anlamıyla bitmeyeceğine ya da en azından değişik bir şekilde bitebileceğine inanmak, yaşananları bir başka şekilde anlamlı kılıyordu ne de olsa.
Şimdi, herkesin bir yerlere bir şekilde savrulduğu bir zamanda, birçok ilişkinin tamamlanamamasından tuhaf bir sevinç duyduğumu itiraf etmeliyim. Kimi şeyleri bilmemek, bilememek çok daha iyi diyorum bu durumda kendi kendime.
Neyse. Biz şimdi bir şekilde yürüyebilmek, kendimize göre ayakta kalabilmek, dahası bu garip haritada bir başkasıyla hiçbir zaman yeterince paylaşılamayacak olan bu eski, hayali fotoğraflara artık boş verelim isterseniz, bir diğer söyleyişle, çalamadığımız kapılarımıza, sapamadığımız sokaklarımıza ve durup dururken, sanki hiçbir şey olmamışçasına bir denizin dalgalarıyla söyleşmelerimize bir kez daha dönüverelim, kendimiz, kanıksadığımız geç kalmalarımız olalım yani..