Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Mahpus Yılmaz Güney

Hasan Kıyafet

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Yılmaz Güney'in sanat anlayışı
Yılmaz’ın sanatı politika ile nasıl iç içe gördüğünü kendinden dinlersek: “... Benim anladığım sanat, sınıf mücadelesinin en etkili ve en ihmal edilmez silahlarından birisidir. Ve emperyalizme, tefeci bezirgan, toprak ağası, gerici ortaklarına, revizyonistlere, oportünistlere, sözde marksist şovenlere, burjuva ve küçük burjuva milliyetçiliğine, her türlü gerici kültür, siyaset ve ideolojilere karşı acımasız savaş verir. Bize düşen tarihi görev: Halkımızın ve dünya halklarının; maddi, manevi esaretlerinin temel nedeni olan ve dünya halklarının gelişmelerini hayatın her alanında engelleyen emperyalizm ve burjuva uşaklarının, feodal kalıntıların, ekonomik, ideolojik, toplumsal, siyasal ve kültürel bütün gerici kuramlarına karşı uzlaşmaz bir savaş vererek; pençelerinden, boyunduruklarından kurtulmaktır. İşte ben bunun için yazıyor, bunun için sanat yapıyorum. Ve bu nedenle de halkın sanatçısı halkın savaşçısıdır, diyorum. Gerçek devrimci sanatçı, memleketinin politik ekonomik durumlarıyla yakından ilgilidir. Kendisini bunun dışında gördüğü an, sanatçı niteliğini yitirir. Bir sanatçı eylemin dışında olduğu zaman, eski devirlerin sanatçısı olur. Yazar, bozar. O kadar!”
Sayfa 168 - Dönüşüm Yayınları
“... Çocukluğuma ait iki şeyi çok iyi hatırlıyorum. Birincisi Kürt olmam, bu nedenle gördüğümüz baskılar. İkincisi de fakirliğimiz ve bunun getirdiği eziklik. Bu iki şey beni bütün hayatım boyunca etkilemiştir. Bir gün babamın yanında çalıştığı toprak ağası; niçin oğlunu okula göndermek istiyorsun, eğer okula giderse katibim, gitmezse çobanım olur, dedi. 18 yaşındayken bir dergide yazdığım hikayede komünizm propagandası yaptığım suçlamasıyla kovuşturmaya uğradım. Hikaye küçük bir işçi kız hakkındaydı. Orada bir cümle vardı. Kız, eğer herkes eşit olsaydı burası bir cennet olurdu, diyordu. Bundan hareket eden savcı, benim eşitlikten bahsederek, komünizm propagandası yaptığım sonucuna vardı. Ben o zaman mahkemeye, komünizm ve sosyalizm hakkında hiçbir şey bilmiyorum, dedim. Gerçekten de bilmiyordum. O bana baktı ve biz sizin gibi insanları biliriz, siz her şeyi bilirsiniz, dedi.”
Sayfa 26 - Dönüşüm Yayınları
Reklam
Bugün Yılmaz unutturulmaya çalışılmaktadır; ama bu hiçbir zaman mümkün olmayacaktır. Türkiye var / oldukça, emekçi sınıflar var / oldukça ve Türkiye sineması var / oldukça, Yılmaz Güney’in yok olması mümkün değildir.
Sayfa 46 - Dönüşüm Yayınları
Son bir diyeceğim var. Ölen hakimin karısı, kocam haksızdı diye ifade verdiği halde, nedense mahkeme dikkate almadı. Doğrusu bunu da anlayamadım.
Sayfa 72 - Dönüşüm Yayınları
“Kişiyi nasıl bilirsin, kendim gibi” diye bir söz vardır. İşte ve bizler de Güney’in öğretmenliğini kendimizden biliyoruz. Öğretmen olmasa başına bunca iş gelir miydi? Kıyım kıyım kıyılır, ilden ile sürülür müydü? Şu geçtiğimiz bir eğitim yılında tam yedi öğretmen, 128 öğrenci katledilmiştir. Artık idari cezaları cezadan saymıyoruz. Cumhuriyetin 53. yılında, halkımızın %54’ü kara cahilmiş, varsın olsun. Yılmaz öğretmen bir ömür boyu cezaevinde yatacakmış, varsın yatsın. İlkokul öğretmeni Turgut Yolcu ekonomik sıkıntılardan dolayı kendini Haliç Köprüsü’nden atarak beş çocuğunu yetim bırakacakmış, varsın bıraksın. Ama tek bir şey olmasın: Ezenlerin çarkına çomak sokulmasın... Öyle değil mi, Güney Yeşilçam’da kızlarla fingirdeşerek artistlik yapsaydı, kim kılına dokunurdu? Öğretmenliğe başlamasa başına bunlar gelir miydi? Hemi vallah, hemi billah gelmezdi...
Sayfa 15 - Dönüşüm Yayınları
Onun sevdiği özdeyişler de önemlidir. Eski CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit, Altın Koza’da yapılan haksızlık için: “Bir ülkeye diktayı baskı yapanlar değil, baskıya boyun eğenler getirir” demişti. Yılmaz bu sözü çok severdi. Yine buna benzer bir özdeyişi de bir süre ağzından düşürmemişti: “Sizin yüksekliğiniz, bizim eğilmişliğimizden.”
Sayfa 171 - Dönüşüm Yayınları
Reklam
Yılmaz öğretmeni Selimiye Tutukevi’nde tanıdım. İnsan vardır yaklaştıkça küçülür, insan vardır büyür. İşte Yılmaz Öğretmen yaklaştıkça büyüyenlerdendi. Göründüğü gibi ve alçak gönüllüydü. Koğuş, malta nöbetini herkesten iyi tutardı. Paçalarını sıvar, eline kovayı, süpürgeyi alır, dört bir yanı pırıl pırıl ederdi. Yemek masasını bir garson titizliğiyle hazırlardı. Bunu benim; gibi herkes görürdü kuşkusuz. Oysa parası olan bazıları nöbetini başkasına tutturuyordu. Onun da parası vardı...
Sayfa 14 - Dönüşüm Yayınları
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.