Neler bitmişti yaşamımda? Nelerin sonuna gelmiştim? Yaşarken üzerinde bile durmadığımız ama hep ayağımıza takılıp bizi tökezleten binlerce ayrıntıdan koskaca bir mutsuzluk edinmiştim.
Denedim. Her şeyi denedim. Yalnızlığımdan kurtulmak için, çoğalmak için, başka bir hayat, daha anlamlı, daha doğru bir hayat kurmak için. Şimdi de sabrı deniyorum.
Sözcüklerinin kimilerinin karşısında dev, kimilerinin karşısında cüce oluyordum. Sözcükler de büyülüydü. İnsanların çoğu, sözcüklerden korkuyorlardı. Çoğu kez sözcüklerin kendisi, işaret ettikleri şeylerden çok daha korkutucu, çok daha ürkütücüydü.
Bütün yaşamım bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçiyor. Herkes gözlerimin önünden geçiyor. Herkese ne oluyor ki? Niye yalnız bırakmıyorlar beni? Üstelik tüm yaşamım boyunca yalnız bıraktıktan sonra?
Ruh, karanlık mıdır gerçekten? Yoksa karartılmış mıdır? Saklanmış mıdır? Saklatılmış mıdır? Kendimize mi saklatılmıştır? Bir süre sonra kendimiz bile bulamayız onu içimizde.
kimselerin adini bile bilmedigi uzak bi tasra kasabasina yerlesip kendini unutturmak, yasarken silinmek yeryuzunden...oysa bu düs hep baskalarini aglatmak icindir, başkalarının ici cizz etsin diye kurulan duslerdendir
Yıllardır baraj ustune baraj cekmekten yüregim küt olmuş
Sessiz dünyamı birilerinin kesfetmesini beklemekle eskittim gencligimi.
Kendi kendimin gözetleme kulesi gibiyim
“Daha anlamlı, daha güzel bir hayat için ne kadar azdık. Ne kadar yetesizdik. Ne kadar yazıktık. Mutsuzduk. Kendimizi kandırıyor, kendimizi avutuyorduk.”
“Doktor da şaşırıyor, başka şeyler konuşmak isteyişime. Onun kafasında benim sorunum: travesti olmak. Öyle sanıyor. Oysa ben ona hayattan söz ediyorum.”