O hâlde, son peygambere tâbî olmaları sebebiyle Hak Teâlâ'nın ulaştırdığı cemaat, ilim ve amelde şerîata kıl ucu kadar bile aykırı olmazlar. Ehl-i hak âlimlerinin hem-fikir olduğu gibi, şeriat ahkâmında haddi aşmazlar, geride de kalmazlar.
Nihâyetin nihâyetine ulaşmanın alâmeti, bu şer'i hükümlere teslim olmak, boyun eğmek, o ilimleri hayâtımıza geçirmek ve onlarla ahlâklanmaktır. Keşfi nassa
( Kur'an ve sünnete) tâbi kılmak ve ilhâmı vahye terk etmek doğru yolun ve istikâmetin ta kendisidir.
Hâce Nakşbend hazretleri Hâcegan şeyhlerinin cezbesini elde ettikten sonra sülûk-i fevkânîye ( seyr-i âfâkîye, dıştaki manevi yolculuğa) döndüler. Sülûkü yani mânevi yolculuğu sonuna kadar tamamlayıp fenâ fillâh ile müşerref oldular. Bu, velilik makâmıdır. Sonra "veliliğin" üstünde olan "şehadet"(şehidlik) makamına gittiler.