Danış Ata, budunları anlatırdı bize. Karşılaştırmalar yapar, günbatımından, gün doğumuna yaşayan budunları, bir hayvanla özdeş halde açıklardı.
"Tanrı her buduna bir hayvanın özelliklerini vermiştir! Davranışları ile adeta o hayvanı taklit eder budunlar!"
Sonra uzun uzun anlatır, karşılaştırmalar yapardı.
"Hun budun, bozkurttur!"
Biri sormuştu:
"Peki, ya Çin?"
"Çin!" demişti yüksek sesle, "Çinliler... Onlar için bir tek hayvan örneği vermek mümkün değildir. Çinli, her durumda başka bir hayvana benzer! Başka bir hayvanı çağrıştırır özellikleri. Elde edeceği yarara göre değişir. Karşısındakinin gücüne göre renk alır. Kimi zaman tilkidir Çinli. Kurnaz, sinsi ve sabırlı! Kimi zaman leşe çöreklenen bir alıcı kuş! Kimi zaman var gücüyle çağıran bir çakal! Kimi zaman yılan kadar sessiz ve belirsiz. Çinli, her devir dikkat edilmesi, hesaba katılması gereken bir budundur.
...
Çinli verir görünürken alıcı, alır görünürken yine alıcıdır!"
(Budun: Halk)
Durduģu gibi durmak belki dağların işidir. Öylece dururlar yerlerinde. Yıkılmaz, devrilmezler . Kişioğlu dağ değildir. Durduģu gibi durmaz. Gelir, geçer. Gelir, gider