Anlamların alımlanma ya da yorumlanma süreçlerindeki kaymalar, yerinden çıkmalar son derece karmaşıktır. Bu noktada şu söylenebilir: Doğruluk, her zaman için yanlışlıkla eklemlenmiş olarak, yanlışın içine yerleşmiş olarak algılanır. En derin duyguların bile "başkalarına havale edilebileceğini" söyleyen Slavoj Zizek, bizim toplumumuzda da iyi bilinen "ağıtçı" ya da "ağlayıcı" kadınların varlığına işaret ediyor ve şu alaycı cümleyi yazıyor: "Böylece, bizler zamanımızı daha karlı işler yaparak -örneğin merhumun mirasını paylaşma işini tartışarak- geçirirken, yas tutma görevimizi de başkaları sayesinde yerine getirmiş oluruz." Zizek, "popüler televizyon dizilerinde" karşılaştığımız gülme efektine değinirken konuyu daha güncelleştiriyor ve şu yorumu getiriyor: "Bu gülme, gülmenin kendiliğinden hissetmeyle değil, görevle ilgili bir mesele olduğu paradoksunu ima ettiği için epey ilginçtir, ama yeterli değildir, zira bu efektten sonra çoğunlukla gülmeyiz. Tek doğru cevap, televizyon cihazı içinde cisimleşmiş olan Öteki'nin bizi gülme görevimizden bile kurtarmakta olduğu, bizim yerimize güldüğüdür. Böylece aptalca işler yaptığımız yorucu bir günün sonunda bütün gece televizyon ekranına uykulu gözlerle bakmaktan başka bir şey yapmamış olsak bile, sonradan, öteki aracılığıyla, gerçekten iyi vakit geçirmiş olduğumuzu söyleyebiliriz."