Nazım, tüm yapıtında diyalektik materyalist mantığa bağlı kalmıştır denebilir. Belki şu nedenle: Nazım'ın 1925-1940 arasında anladığı bağlamda, Marksizm/komünizm her türlü muğlaklığı ortadan kaldırmış; doğal, toplumsal ve bireysel tüm karmaşıklığı ve çelişkileri sona erdirmiştir. "Vakt-i kerahet" geldiğinde denize karşı demlenen Cevdet Bey'in ruhu "demir çarıklıdır" ve "bir hamam tasının mahrem şehveti" ve "koynuna ilk girdiği kızıl saçlı kadının" anısı ile titremektedir. Nazım Hikmet için modern kent, aslında tam da Necip Fazıl'ın korkusunu biçimlendiren olumsuz özellikleri dolayısıyla haksızlığın ve isyanın, dönüştürüm isteğinin mekanı olmuştur. Nazım Hikmet, modern kentin çatışmacı gerçekliği karşısında mücadeleyi değil, tevekkülü ve içe katlanmayı seven maneviyatçı bireye karşı o tarihlerde iyimserliği açıkça görülen başkaldırıcı/yapıcı tarihsel özne olan proletaryayı öne sürmüştür.