Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Metropol ve İmgelem

Ahmet Oktay

Metropol ve İmgelem Gönderileri

Metropol ve İmgelem kitaplarını, Metropol ve İmgelem sözleri ve alıntılarını, Metropol ve İmgelem yazarlarını, Metropol ve İmgelem yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
248 syf.
10/10 puan verdi
·
7 günde okudu
Geriye dönüp ne okuduğumu ansımamak bu kitap özelinde beni noksan hissettirirdi doğrusu, o yüzden hemen şöyle çepeçevre, kısacık bir değineyim istedim muhtevasına... Daha önce Oktay hakkında fikir vermek için, toplu şiirlerine ve diğer disiplinlerarası yazma ilişkilerine binaen sembolik bir fragman neşretmiştim. Bu kitabı da aslında o
Metropol ve İmgelem
Metropol ve İmgelemAhmet Oktay · Arama Sonuçları Site Bağlantıları ile Web Sonucu Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20026 okunma
Rifat'a Haklı Bir Güzelleme
Söylemek bile fazla: O. Rifat sınıfsal ve düşünsel açıdan varsılların bir üyesi olmamıştır hiçbir zaman. Gerçek, tam tersidir bunun. O. Rifat'ta bir köy temeli bulunduğu bile söy­lenebilir. Şiirinin yansıttığı gerçeklik, yalnızca turistik gözlem­le sağlanabilecek türden değildir çünkü. Yaşanmışlığı içerir. Gel gelelim, son kertede bir ikilem söz konusudur. Bu ikile­mi açıklamada Troçki'nin Yesenin'e ilişkin yorumundan yararlanılabileceğini sanıyorum: Lirik şair, duyarlığını dışa­ vurmasını engelleyen karmaşık dönemlerde bir tür iç yıkıma uğruyor belki de. Sanatsal açıdan yetkinleştiği ölçüde günün­den ve yaşam ortamından, o günün ve ortamın sorunlarından kopuyor. Ters düşüyor onlara. Bütünüyle düşlemsel bir dün­ yaya çekil(e)miyor O. Rifat, elbet, ama reel dünyanın tüm ya­pıp etmeleriyle düş gibi alımlanabileceğine ve iletilebileceği­ne inanıyor. Kentte sağlayamadığı tinsel ve ansal doyumu kır­da elde etmeye çalışıyor. Reel yaşamı burada değil, orada ka­bulleniyor. Çünkü köyü, köyün iç yapısı bu türden gerekli di­namikleri içermemesine rağmen, bir hayırlamanın mümkün alanı olarak görüyor büyük olasılıkla. Troçki, Yesenin için "kent onu güçlendirmedi, sarstı ve yaraladı" diyordu. Bu söz, öyle sanıyorum ki, çok başka nedenlerle de olsa O. Rifat için de geçerli.
Sayfa 132 - İşKitabı okudu
Reklam
Oktay Rifat'ın "Köylü" İyimserliği
Başka bir söyleyişle, günlük yaşamda farkına varılmayan du­rum ve nesneler bu birdenbire varoluşlarıyla, belirişleriyle in­san ilişkilerindeki olumlu yanı imleyerek, bunun olanaklılı­ğını vurgulayarak reel yaşama sarılmamızı sağlıyor. Köylü­sü'nden edindiği bu iyimserliği şair, küçük olayların şiirine yönelerek her yerde olanaklı kılmayı deniyor: Saksıdaki sardunyalar komşunun penceresinde bir bakış, bir gülüş, bir sesleniş oluyor birdenbire, elinde bardak, çalıyor kapılarını: - Biraz yağ, diyor, varsa, bakkal uzak, ödünç. Tavuklar kaçışıyor önünden duvarı dönerken. Varıyor mutfağa, dünya büyük, yaşam güzel, çingene pembesi sardunyalar komşunun penceresinde.
Sayfa 130 - İşKitabı okudu
Şiirin Kırı
Türk şiirinin kırsal yaşamla ilgisi oldukça karmaşık bir sü­reç oluşturur. Türkçülük akımının etkisiyle başgösteren he­ce'ye dönme eğilimi, ister istemez halk şiirini de gündeme getirmiştir elbet. Her edebiyat tarihi kitabında bulunabilecek bu tür bilgiler vermenin gereği yok. Ama buradaki bir nokta önemle vurgulanabilir: Kırsal yaşamı bir ideoloji içinde gör­me ve diriltme girişimi asıl tek parti dönemine rastlar. Parti­nin "halkçılık" ilkesinin yaygınlaştırılmasını ve kentlinin duygusal açıdan köylüye dönüştürülmesini öngören bu girişim, şiir alanında uzun süre etkin olmuş ve Ahmet Kutsi Tecer gi­ bi bir şairin yozlaşmasına yol açmıştır. "Orda bir köy var uzakta." Gerçi, Orhan Veli'den Oktay Rifat'a, kimi yenilik­çi şairler de bir dönemde, popülist olduğu açık düşünsel kay­gılar dolayısıyla "halk ağzını" kullanmışlardır ama, bu bir içerik ilişkisi olarak değil, biçim ilişkisi olarak belirmiştir. Bü­yük kent olayları "koşma" ve "türkü" diliyle iletimlenmek is­ tenmiştir nedense. Burada, Melih Cevdet'in folklor/şiir ilişki­ sindeki ikirciği çok önceden gördüğü, köylülüğü pek benim­semediği söylenmelidir yeri gelmişken. Kendi doğal ortamının ürünü olan Veysel bir yana, folklor ilgisi ve halk şiiri biçemi tutkusu, önemli bir şair yetişmesine yetmemiştir. Ama "halk şiiri" ideolojik/siyasal bir öğe olarak şiirimizi hala etkileme­ yi sürdürmektedir.
Sayfa 128 - İşKitabı okudu
Piyasa koşullarının çizdiği resim ve içindeki düşsel peyzaj...
Günümüz Türk peyzajında gözlemlenen bir başka tersi­ne çevirme, doğrudan doğruya nesnenin kendine yönelik. İdealleştirmeyi seçen ressam çevre kirlenmesini boşluyor. Kı­yıdaki ve denizdeki sanayi atıklarına hiç yer vermiyor tuval. Peyzaj, reel yaşamımızın her türlü sıkıntısını ve çirkinliğini dışlatıyor kısaca. Düşsel bir doğaya çağırıyor bizi resim. Ger­çekliğin aşılmış olduğunu imlemek istiyor. Ama bu aşmayı onaylayanlar, hem doğaya gönüllerince sahip olabilenler, hem de o resimleri satın alabilenler. Resmi bir an seyredebi­lenler ise, güzelliğin, kendilerinden esirgenmiş o yaşamı gerçekten istemelerine engel olduğunu kavrayamadan, sanat­cının tekniğine duydukları hayranlığı belirtiyorlar sadece. Daha önceki kimi yazılarımda da özellikle vurguladım: Bir­ kaçı dışında, hiçbir ressamın isteği değil bu." Bilinçli bir se­çim değil. Ne var ki, günümüzde sanatsal iletişim/bildirişimin gerçeği bunlar. Çünkü öteki sanatçılar gibi ressam da, A. Moles'i izleyerek söylersem, son kertede "kendi eyleminin so­nuçlarından ziyade, sosyo-kültürel çerçevedeki büyük olay­lar tarafından koşullandırılmaktadır.'"
Sayfa 125 - İşKitabı okudu
Konar göçerlik kafi: Sandalyem, çadırım, masam ve eriklen votkam...
Kapitalistleşme sürecini ya­şayan Türkiye'de, doğayla şeyleşmiş bir ilişki içinde insan. Yabancı ona. Çünkü doğanın kendiliğinden biçimde, aracı­sız sahiplenilebilecek öğeleri; deniz, güneş, orman, dağ artık birer meta. Dolayısıyla onlardan yararlanabilmek ancak sa­tın almakla olası. Ama böylece doğayı olduğu gibi yaşayamı­yor insan. Onunla olmuyor. Ona bütünüyle ya da geçici bi­çimde sahip oluyor. Üstelik bu sahiplenme apaçık bir sınıf­sal içerik yansıtıyor. Doğaya gerçek anlamda yerleşebilenler egemen sınıf(lar}ın üyeleri. Alt gelir gruplarının ve işçi sını­fının üyelerinin doğaya çıkabilmesi, bütün bir yıl en temel ge­reksinimlerden tasarruf yapılmasıyla ya da borçlanmayla ola­naklı. Ama bu koşullarda bile ancak pansiyonlara sığınabi­liyorlar. Doğayla birliktelikten söz edilebilir mi burada? Yaz boyu, binlerce, on binlerce kişinin arasında böylesine bir bir­liktelik olanaklı mı? Doğayla bütünleşme denen, aslında tu­rizm sanayiinin üretip beslediği tatil ideolojisi'nin zorunlu kıldığı pratikten başka bir şey değil.
Sayfa 118 - İşKitabı okudu
Reklam
Kente Karşı Kır
Şair ve ressam, niçin ömrünün büyük bölümünü geçirdiği kentin içinde düşünür-gezer ola­rak dolaşmayı, yaşamın ıvır-zıvırını toplamayı, yani toplum­sal olanın içeriğini anlamayı bir yana bırakarak yerli turist ve doğa aşığı olmaya karar verdi?' İşliğin ve boş zamanın geçi­rildiği uzamların (ev dahil) betimlenmesi niye ilgi çekmiyor? Şair ve ressamla, okurun ve seyircinin kentin karmaşasından bir tür pastoral'e ve peyzaj'a çekilmesinin nedenlerini nere­de aramalıyız? Bir tür: Çünkü pastoral'i üreten somut koşul­lar bugün bulunmamaktadır. Makineli tarımın girdiği bir kır, artık o biçimde algılanamaz elbet. Üstelik, pastoralin zaten kırsal kesim insanının değil, kent insanının düşlerini, aldanı­mını yansıttığı kesin. Özellikleri, nesnelleştiriliş biçimi ne ka­dar değişirse değişsin, pastoral her zaman kent yaşamının ni­metlerinden yararlanan ama uygarlığın sorunlarından kaçıp kurtulma eğilimini yansıtan kentliye özgü ülkücü bir tavrı or­taya koymuştur. Bu yanıyla bakıldığında, az sonra üzerinde duracağım seyir kavramı dolayısıyla, sınıf çelişkilerinden arınmış gibi görünen kırsal yaşama karşı duyulan bir özlemin ürünüdür pastoral. Başka türlü söylendiğinde, doğuşunu borçlu olduğu çevrenin kendi gerçeğini algılamasına engel ol­maktadır.
Sayfa 114 - İşKitabı okudu
Ötekinin 1980 Sonrası Milliyetçi Söylem Anlamında Sunuluşu...
Öteki'nin etnik kimlik altında ve milliyetçi söylem içinde sunuluşu, 1980'den sonrasına ait bir olgudur. Geniş bir Kürt yazını vardır bugün. Hem şiir hem roman alanında. Hem Kürtçe hem Türkçe olarak. Bu arada Ermeni yazınına da rastlanmaktadır. Bu iki kesim için Hagop Mıntzuri, Mıgırdıç Margosyan, Cigerxwin, Musa Anter'in adları anılabilir he­men. Etnik kimliği öne çıkaran metinlerde, sanatsal imgele­ min yerel ve folklorik malzemeyi kullandığı, coğrafi öğeleri öne çıkardığı, tanınma ve özgürlük isteğini açığa vuran bir söyleme yaslandığı öne sürülebilir. Ama bu konuda ancak, o metinlerle daha içerden bir bağ kurulması halinde bir değer­lendirme yapılabileceği açıktır.
Sayfa 98 - İşKitabı okudu
Ötekilik, Sevim Burak ve Sait...
Ötekilik'in yazınsal/sanatsal açıdan etnik bağlamda ilk başarılı sunumları Sait Faik'in ardından Sevim Burak'tan gel­miştir. Sait Faik de Gürpınar gibi etnik bağlamda Rum ve Er­meni azınlığa belirgin bir sevecenlikle bakmış, toplumsal/si­yasal, hatta ekonomik ve etik somut koşullar dolayısıyla sin­mek ve sisteme eklemlenerek yaşamak zorunda bırakılmış olan (Varlık Vergisi ve 6-7 Eylül dramlarını anımsayalım) azınlık bireylerini öykülerinin kendilerine aşık bile olunan (en belirgin kişilik olarak Panço'yu anımsatayım) kahraman­ları olarak konumlandırmıştır. Romanın kırdan kente yöne­liş süreci içinde, etnik kimlikler görece özgürlük kazanmış­lardır.
Sayfa 95 - İşKitabı okudu
Mor Biletli, Kostak Delikanlı Ece!
Sanayileşme/kentleşme sürecinin ürettiği yeni düşünsel, toplumsal, tinsel beklentiler yazarların, şairlerin, sanatçıların vurguyu bireye yapmasını zorlamıştır önce de belirttiğim gi­bi. Farklı'nın, öteki'nin keşfi ve dillendirilmesi de bu süreç içinde mümkün olmuştur. Ece Ayhan, Devlet ve Tabiat' ta en keskin ve yetkin düzeyine
Sayfa 90 - İşKitabı okudu
65 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.