"Akşam ezanı yankılanıyordu camilerde. Mevlâna'nın sırası gelmişti artık. Metanetli görünmeye çalışan Kerra Hatun'un boğazından boğuk bir çığlık yükseldi. Mevlâna, şafakta son nefesini vermiş, fani âlemden, 'aşağılık' sıfatıyla andığı dünyayı terk etmişti. Yıllardır özlemle beklediği âleme doğru yol alan mütevazı bir yelkenli gibiydi. Dalgalar ve rüzgâr, teknenin son hızla yeni mekânına ulaşabilmesi için yarışıyordu. Okyanus, kendisiyle olan mücadelesini arkasına alarak ebediyetteki mutluluğuna uğurlanacaktı.
Ölümün uğursuz kanatlarını Mevlâna'nın üzerine örttüğünü, ilk olarak çarşıda tedirgin ve dualı bekleyiş içindeki zanaatkârlar öğrendi. Ardından medreselere, mescitlere, bey konaklarına, derviş hanaklarına, giderek kent dışına uzandı kötü haber. Haberin uğradığı her yerde feryatlar dalga dalga yayıldı. İniltili gözyaşları, yerini giderek hıçkırıklarla dolu ağıtlara bıraktı. Sabah, yüzünü gösterirken, cenaze için son hazırlıklar yapılıyordu. Medresenin önünde görülmemiş bir kalabalık birikmişti."