Her insanın bir kaderi olduğu gibi, eşyanın da kaderi vardır. Kimi insan, hayır ve hizmet ile mükafatlandırılmıştır. Kimi insan da o güzelliklerden uzak kalır. Fırında eriyip, yumuşayan cam parçası; kaderin hükmü ile bakarsınız bir mihrap kandili olur ve yüz yıllar boyu Kur’an ile hemhâl olma bahtiyarlığına nail olur. Bir başka cam parçası ise, bir şişe haline gelip, mezmum bir işi paylaşmıştır. Bu düşünce ve duyguları daha da geliştirebilirsiniz. Bir mihrap kandilinden yola çıkarak, kader meselesini ve o kaderi takdir edeni ve O’nun karşısındaki aczinizi idrak edebilirsiniz. Şüphesiz mihraba olan ilişkiniz, hürmetiniz ve ilginiz nispetinde.
Zihin ve duygu dünyalarında hiçbir karşılığı olmadığı halde, Batı dünyasının Antik Yunan'dan başlayan, somut heykel anlayışı, İslâm medeniyetine sahip ülkelere de modernizmin zorunlu bir öğesi olarak dayatıldı ve kabul ettirildi. Antik Yunan'ın, Doğu Akdeniz'le sınırlı küçük dünyasında fizyolojik olarak kusursuz heykelleri yapan insan, herhalde ortaya koyduğu ürün üzerinden gelişen heykel olgusunun, nerelere kadar uzanacağından habersizdi.
Göz bir mesafeye kadar görebilir, ondan sonrası için acizdir. Fakat ruh öyle değil. Ruhun serüveni, gözün aciz kaldığı ve bu aczini itiraf ettiği noktadan sonra başlar. Ruhun durağı yoruluncaya kadardır.
İlahi bir kurgu ile ben, kendimden, kendime yolculuk yapıyorum. Ve bu yolculuk bir yerde son bulacaktır. Önemli olan o yerin kalp için bir itminan merhalesi olup olmadığıdır.