Bugün size Franz Kafka’nın klasikleşmiş aşk mektuplarıyla örülü olan kitabı Milena’ya Mektuplar’ı yorumlayacağım. Kitap hakkında öncelikle bazı noktalara dikkat çekmek istiyorum. Yaklaşık 300 sayfa tek taraflı Kafka’nın mektupları olduğu için bağlantılı bir olay örgüsü yok ve üçüncü kişilerinde isimlerinin bahsedilmesi bazı kısımların zor anlaşılmasına sebep oluyor. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki; kitap bir olayı anlatmaktan çok Kafka’nın duyguları üzerinde yoğunlaştığı için, odak noktası tamamen yazarın ruh halini anlamak oluyor. Şimdi kitaba gelecek olursak; Milena’nın evli olması, Kafka’nın hastalığı gibi durumlar ile birlikte tamamen ümitsizliğin, çaresizliğin, yer yer pişmanlıkla beraber gelgitli bir duygu karmaşası içerisinde, Kafka’nın ulaşılamaz aşkını anlatıyor. Bununda en büyük sebebi sanıyorum ki üç yıl içerisinde yalnızca dört gün yüz yüze görüşebilmiş olmaları ve birbirlerinin yasak elması olmalarından kaynaklı diye düşünüyorum. Okurken yazar sanki saplantılı bir aşkın esiri gibi bir görünse de kesinlikle öyle olmadığını, tamamen masum, samimi ve en içten duygularını yansıttığını hissedeceksiniz. Gerçeğin o kadar farkındayken taşan duygularına engel olamayıp mektupta bunları dile getirişi eminim okurken herkesin bam teline dokunacak. Duygularını öyle bir yansıtmış ki yazar, mektupları akıcı bir şekilde okuyacaksınız. Ayrıca bu eser sonrası eminim, Kafka’nın diğer kitaplarını da farklı bir şekilde değerlendireceksiniz. Eğer sizde Kafka’yı daha yakından tanımak istiyorsanız bu güzel eseri okumanızı tavsiye ederim. Kitaplarla kalın