Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Milli Görüşten Muhafazakar Demokrasiye

Nureddin Nebati

Sayfa Sayısına Göre Milli Görüşten Muhafazakar Demokrasiye Sözleri ve Alıntıları

Sayfa Sayısına Göre Milli Görüşten Muhafazakar Demokrasiye sözleri ve alıntılarını, sayfa sayısına göre Milli Görüşten Muhafazakar Demokrasiye kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Cumhuriyet Döneminde kadın modernleşmenin ve Osmanlı'dan kopuşun, modern Türkiye Cumhuriyeti'nin sembolü olarak konumlandırılmış, milli politikanın bir unsuru olarak üretilmiş "ideal" bir kadın modeli topluma empoze edilmeye çalışılmıştır (Kartal, 2008: 219). Kadın giyimiyle, toplumsal hayattaki görünümüyle Batılılaşmaya geçişin vitrini ve bir çeşit proje olarak konumlandırılmış, âdeta araçsallaştırılmıştır. Müslüman kadın imgesi bu bağlamda geri kalmışlığın sembolü olarak yadsınmış ve modernleşme yoluyla aydınlatılması ve kurtarılması gereken mağdur sıfatında konumlandırılmıştır. Cumhuriyet kadını imgesi toplumsal mühendislik girişiminin bir ayağıdır, karanlıktan, İslam ataerkilliğinden "kurtarılmış" ve aydınlanmış bir imge ve Cumhuriyetin neferi olarak lanse edilmiştir.
İslamın özünde iktidar vardır. Nitekim Kur'an'ın ve sünnetin öngördüğü ilkelere dayanarak mutlak iyiliğe, doğruluğa ve adalete dayalı bir toplumsal yapı kuran İslamın bu değerleri yaratacak, denetleyecek, kurallara bağlayacak ve garanti altına alacak bir mekanizma kurmayı talep etmesinden daha doğal bir şey olamaz. İslam daha ilk ortaya çıkışından itibaren siyasetle iç içe bir yapı meydana getirmiştir. Ali İmrân suresinde şöyle denmektedir: "Allah'a ve Peygamber'e itaat edin ki size merhamet edilsin"(132). Yine başka bir ayette "Ona de ki: Ey Davut! Gerçekten biz seni yeryüzünde halife yaptık. İnsanlar arasında hak ve hüküm ver" (Sad Suresi 26). Bu ayetler peygamberliğin bir çeşit toplumsal liderlikle özdeşleştiğini kanıtlamaktadır. Nitekim Cemal Nar'a göre; "Başta Hz. Muhammed olmak üzere, Allah'ın gönderdiği bütün peygamberler, Allah'tan aldıkları ve insanları dünyada ve ahirette mutlu kılacak bütün bir ilke ve ilişkiler manzumesini belli bir düzen içinde insanlara sunan ve uygulayan 'siyaset önderleri'dir" (Nar, 2007: 23).
Reklam
İslam devletleri, Kur'an'ı yönetimin temel unsuru olarak referans almışlar ve halk onun sunduğu kaidelere göre yönetilmiştir. Çünkü hem tarihsel gerçekler, hem Kur'an'ın oturduğu teorik çerçeve göstermektedir ki siyaset İslamın fıtratında vardır. Din, devletin dışında ayrı bir yerde konumlanmamıştır. İki alan da tamamen birbiri ile örtüştürülmüş, devlet dini gerekliliklerin topluma nüfuz ettirilebilmesi için bir enstrüman olarak kullanılmıştır. Üstüne üstlük İslamın özünde "yayılmak" ve bunun için savaşmak da vardır. Bu yönüyle Nar, İslamın bir devlet dini olduğunu ifade etmektedir. Devlet, Allah'ın kanunlarını bütün topluma nüfuz ettirebilmek amacıyla başvurulan bir araçtır (Nar, 2007: 24).
İslami devlet yönetim biçimi ne olursa olsun bir siyaset kuramına dayanmalıdır. İslamın öngördüğü devlet biçiminde egemenlik Allah'a dayanmalıdır. Allah'ın koyduğu kurallar İslami devlet yönetimi biçiminin temelini oluşturur, dolayısıyla dinden ayrı bir devlet tanımı mümkün değildir (El Navavi'den aktaran Khatab ve Bouma, 2010: 24). İslam ilk ortaya çıkışından itibaren kendisine siyasi bir yön çizmiştir. Hz. Peygamber devletin başkanıdır. Hukuk dinden ve dolayısıyla da ahlaktan ayrı bir kavram olarak tanımlanmamıştır. Dini ilkelerle devletin yönetimi arasında bir ayrım konulmamış ve dine ayrı bir alan tarif edilmemiştir. Dolayısıyla İslamiyet ve siyaset iç içedir. Peygamberin iktidarı tektir ve merkezidir. Topluma ve idareye dair bütün kararlar Kur'an'ın sunduğu rehberliğin işığında şekillendirilmiştir. Müminler ile Peygamber arasındaki ilişki meşruiyetini Allah'tan alan bir yöneten-yönetilen ilişkisi mahiyetinde şekillenmiştir. Ayrıca İslamiyette kamusal kuralların "günah", "sevap" ilişkisi içinde değerlendirildiği, kanun ve kuralların da ibadete dahil edildiği görülmektedir.
Laik sistemler yükselişe geçen uluslaşma modelinin, kilisenin toplum üzerindeki iktidarını ve gücünü geriletmek için başvurduğu zorunlu bir mekanizmaydı. Aydınlanma düşüncesi bu somut koşullar içinde gelişti ve dini toplumsal sistemden çıkarmanın aposteriorik meşrulaştırılmasını sağladı. Dolayısıyla ulus-devlet ve onun ürettiği en rasyonel sistem olarak olumlanan demokrasi sekülerizm düşüncesi ile bütünlük içinde ilerlemiştir. Ancak Batı toplumları için belirli ölçüde geçerli olan aşamalı olarak hayatın sekülerleştirilmesi fikri özellikle İslam dünyasında karşılık bulmamış, bilakis dinin toplumsal hayat içindeki rolü ve etkisi giderek artmıştır (Küçükcan, 2005: 113). Müslümanların demokrasi geleneği ile çatıştığı nokta budur. Demokrasi geleneği rasyonelliğin bir gereği olarak sekülerleşmeyi dayatmadığı ve çeşitli toplumlarda inanç biçimlerinin toplumsal hayat ve hukuk üzerindeki belirli etkilerini kabul edecek şekilde genişlediği sürece Müslüman toplumların dinamikleriyle de uyumludur.
Sayfa 100Kitabı okudu
İslam dini belirli bir sistemi savunmaz. Devleti yönetenle yönetilenler arasında dayanışma ve adalet tesis edildiği sürece İslami devlet herhangi bir biçim alabilir. İslami devlet, tek bir biçimde değil, pek çok biçimde varlık gösterebilir. İslam ve Kuran'ın ilkelerinden taviz vermeden, onun toplumsal hayat kuralları ile uyumlu bir şekilde dönemin ve toplumun ihtiyaçlarına en uygun yönetim şeklini bulmak o devrin Müslümanlarına kalmıştır (Khatab ve Bouma, 2010: 33). Bu nedenle İslamiyet herhangi bir devlet biçimi ile doğrudan çatışmadığı gibi, doğrudan bir biçimi de işaret etmez. Demokrasi temel değerleri itibariyle İslamiyetin savunduğu pek çok değeri içermektedir. İslam hukukunun temeli ilahi hukuktur, Allah'ın birliği ve İslamın evrensel olarak uygulanabilirliği ilkesine dayanır.
Sayfa 101Kitabı okudu
Reklam
İslamın emirleri ferdi bağlayan kurallar değil, aynı zamanda topluma, sisteme, hukuka ve son kertede devletin biçimine yani beşeri işlere dair boyutuyla ilgilidir. Dinler ve dolayısıyla İslam idealize edilmiş bir toplum tasavvuruna dayanır. Bu toplumsal yapının temel harcı ise ahlaktır.
Sayfa 104Kitabı okudu
İslamcılık ahlaktan sosyal hayata, iktidara, bireye uzanan bütüncül bir proje önermektir. Bu bütüncül projenin temeli Asr-ı Saadet'e dönüştür. Dolayısıyla bir karşı çıkış, dönüştürme ve direniş hareketiyle el ele ilerler. Pasif değil, aktif bir duruş, bir değerler bütünü önermektedir.
Sayfa 108Kitabı okudu
Geçmişle bağı tümden reddeden bir modernleşme tasavvuru ise I. Dünya Savaşı sonrasını belirleyen bir süreçtir. Cumhuriyetin kurulmasına giden süreç ve sonrasında toplumun tüm kurumları Batıya öykünen elitist bir yapılanma aracılığıyla deyim yerindeyse "cebren" dönüştürülmüştür.
Sayfa 113Kitabı okudu
Cumhuriyetin gerçekleştirdiği reformlar yukarıdan aşağıyla gerçekleştirilen bir sürecin ürünüydü ve "halk adına halk için" gerçekleştirilen bir toplumsal mühendislik girişiminin eğilimlerini barındırıyordu. Nur Betül Çelik'in ifade ettiği gibi, "kendilerini temsil organıyla, yani meclisle özdeşleştiren Kemalist seçkinler. Cumhuriyetçi idealleri halk adına gerçekleştirme görevi üstleniyorlardı. Hedef kimi zaman halkın iradesiyle çelişse bile gerçekleştirilmeliydi"
Sayfa 117Kitabı okudu
Reklam
Millet sisteminin esası bütün farklılıkların öze dair olduğu ve "bir"e hizmet ettiğine yönelik inançtan beslenir. Tüm varlıklar Allah'ın varlığının ve yarattığı mutlak uyumun göstergesidir. Bütün bu farklılıklardan birlik doğar ve birlik O'nun yarattığı mükemmelliğe hizmet eder. Bu yönüyle Osmanlı millet sistemi heterojen ve çoğulcu bir toplum tasavvurunu kabul eder, bu yapıları yok etmeden, özgül bileşimlerine dokunmadan onlara hükmeder.
Sayfa 119Kitabı okudu
Cumhuriyet kurulduktan sonra birlikte savaşılan pek çok din adamı, bürokrat, ulema tasfiye edilmiştir. Geri kalmışlıkla özdeşleştirilen İslam kamusal alandan aşamalı olarak temizlendi. Hatta bununla da yetinilmedi "din ve vicdan özgürlüğü bireysel alanda da sınırlandırılmaya çalışıldı" (Gün, 2001: 359-360). Cumhuriyet ideolojisinin kristalleşmiş halini benimseyen dar kadro, modernleşmeyi bir çeşit Türk aydınlanması olarak tasavvur etmiş ve rasyonalizasyon, gelenek karşıtlığı, ilerlemecilik gibi pozitivist fikirleri benimsemiştir. Pozitivizm ve laiklik insanı tanrı karşısında güçlendiren motifler olarak kabul edilmiştir. Kemalizm aydınlanma düşüncesinin yarattığı değerlerin, bu değerlere yabancı bir coğrafyada tesis edilmesine dayanır. Özgün bir paradigma değildir, ithal edilmiştir.
Sayfa 120Kitabı okudu
Cumhuriyetin radikal uygulamalarına ve merkezi yönetime karşı ilk isyan Bingöl'de Şeyh Said'den gelmiştir. Nakşibendi tarikatından olan Şeyh Said nüfuzlu, aşiretler üzerinde etkili bir ağadır. Yine Menemen'de başlarında Nakşibendilerin olduğu bir grup isyan başlatmıştır. Bu isyanlar kanlı ve şiddetli bir şekilde bastırılmış ve aynı zamanda da Cumhuriyetin muhaliflerinden kurtulması için meşrulaştırıcı bir argüman olarak kullanılmıştır. Şunu söylemek mümkündür: Cumhuriyetin dayattığı köktenci modernleşme halk tarafından kabul görmemiştir. O bir anlamda Cumhuriyetin "aydınlanmış" elitinin, geri kalmış, dar kafalı, bağnaz halkı Batıcı bir yaklaşımla medenileşme ve "dinsel özellikleriyle tanımlanmış bir millet" kavramını "dinsel özelliklerinden arınmış" bir hale getirme tahayyülüdür20 (Köker, 2009: 151)
Sayfa 123Kitabı okudu
İslamcılık açısından en önemli köşe taşı II.Abdülhamid ve onun Panislamizmidir. İsmail Kara'ya göre Abdülhamid uluslararası politika olarak İslamcılığa başvurmuştur. Abdülhamid ittihad-ı İslam fikrini üst düzeye çıkarmış ama siyasi talepleri olan modern İslam yorumlarına karşı çıkmıştır. Bu nedenle Yeni Osmanlılar'a mesafelidir, özellikle Mısır menşeli İslamcı hareketlerin İstanbul karşılığına tavır almıştır (Kara, 2013).
Sayfa 136Kitabı okudu
Nitekim Milli Görüş hareketine baktığımızda Cumhuriyetin kumaşında bulunan ve birebir Batının taklit edilmesine dayanan modernleşme eleştirisine dayandığını görmekteyiz. Aynı zamanda Osmanlıcılık üzerinden kurulan ve Osmanlı'nın köklü ve ihtişamlı geçmişini yücelten, onunla bağ kuran özcü bir söylem geliştirmiştir. Nuray Mert'in de ifade ettiği gibi, "Milli Görüş milliliği salt adında kalmış bir söylem değildir; tam tersine, genel hatları itibariyle, tıpkı Meşrutiyet yıllarındaki benzerleri gibi, bir kurtuluş ideolojisidir. Temel meselesi, yüzyıl öncesindeki gibi, Batı karşısındaki yenilginin üstesinden gelmek, makûs talihimizi tersine çevirmektir" (Mert, 2005: 414).
Sayfa 139Kitabı okudu
39 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.