Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Milli Görüşten Muhafazakar Demokrasiye

Nureddin Nebati

Milli Görüşten Muhafazakar Demokrasiye Sözleri ve Alıntıları

Milli Görüşten Muhafazakar Demokrasiye sözleri ve alıntılarını, Milli Görüşten Muhafazakar Demokrasiye kitap alıntılarını, Milli Görüşten Muhafazakar Demokrasiye en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
İslamcılık açısından en önemli köşe taşı II.Abdülhamid ve onun Panislamizmidir. İsmail Kara'ya göre Abdülhamid uluslararası politika olarak İslamcılığa başvurmuştur. Abdülhamid ittihad-ı İslam fikrini üst düzeye çıkarmış ama siyasi talepleri olan modern İslam yorumlarına karşı çıkmıştır. Bu nedenle Yeni Osmanlılar'a mesafelidir, özellikle Mısır menşeli İslamcı hareketlerin İstanbul karşılığına tavır almıştır (Kara, 2013).
Sayfa 136Kitabı okudu
Refah Partisi'nin programındaki doğu-batı, hak-bâtıl, bunların düzeni-Adil Düzen gibi karşıtlık yaratan ifadedeler AK Parti programında yerini, uzlaşma, barış, diyalog gibi ifadelere bırakmıştır. İslam millici, ümmetçi bir tonda değil, evrensel değerlerle bütünlük yaratan bir algı içinde konumlanmıştır.
Sayfa 200Kitabı okudu
Reklam
İslami devlet yönetim biçimi ne olursa olsun bir siyaset kuramına dayanmalıdır. İslamın öngördüğü devlet biçiminde egemenlik Allah'a dayanmalıdır. Allah'ın koyduğu kurallar İslami devlet yönetimi biçiminin temelini oluşturur, dolayısıyla dinden ayrı bir devlet tanımı mümkün değildir (El Navavi'den aktaran Khatab ve Bouma, 2010: 24). İslam ilk ortaya çıkışından itibaren kendisine siyasi bir yön çizmiştir. Hz. Peygamber devletin başkanıdır. Hukuk dinden ve dolayısıyla da ahlaktan ayrı bir kavram olarak tanımlanmamıştır. Dini ilkelerle devletin yönetimi arasında bir ayrım konulmamış ve dine ayrı bir alan tarif edilmemiştir. Dolayısıyla İslamiyet ve siyaset iç içedir. Peygamberin iktidarı tektir ve merkezidir. Topluma ve idareye dair bütün kararlar Kur'an'ın sunduğu rehberliğin işığında şekillendirilmiştir. Müminler ile Peygamber arasındaki ilişki meşruiyetini Allah'tan alan bir yöneten-yönetilen ilişkisi mahiyetinde şekillenmiştir. Ayrıca İslamiyette kamusal kuralların "günah", "sevap" ilişkisi içinde değerlendirildiği, kanun ve kuralların da ibadete dahil edildiği görülmektedir.
Adil Düzen kapitalizm ve sosyalizme alternatif "ideal düzen" olarak tarif edilmektedir. Batı medeniyetinin sonradan kurduğu kapitalizm ve sosyalizm Adil Düzeni bozarak, çarpıtmıştır. Halihazırda uygulanan köle düzeni milyonlarca insanı geçim sıkıntısı, sefalet, işsizlik ve geri kalmışlığa mahkûm ederek ezmekte, yığınlardan haksız olarak elde edilen bu kazanç siyonist ve emperyalistlerden oluşan mutlu bir azınlığı güçlendirmektedir (Erbakan, 1991: 11). Bu sistemler mağduriyet ve dejenerasyona sebep olmuş ve insan tabiatına aykırı bir yapı kurmuştur. Yapılması gereken "zulümden Hakk'a dönmek"tir (Erbakan, 1991: 77). Sorun bir anlamda "yanlış idare" problemi olarak da algılanmaktadır. Nitekim İslam yönetim anlayışının temelinde ehliyet ve erdem önemli bir unsurdur. Ayrıca tek tek Müslümanların görevi "iyi ve doğru yolu izlemek, ve teşvik etmek, kötü ve yanlış yolu önlemek ve ondan sakınmak"tır (Lewis, 2011: 105).
Sayfa 174Kitabı okudu
Cumhuriyet kurulduktan sonra birlikte savaşılan pek çok din adamı, bürokrat, ulema tasfiye edilmiştir. Geri kalmışlıkla özdeşleştirilen İslam kamusal alandan aşamalı olarak temizlendi. Hatta bununla da yetinilmedi "din ve vicdan özgürlüğü bireysel alanda da sınırlandırılmaya çalışıldı" (Gün, 2001: 359-360). Cumhuriyet ideolojisinin kristalleşmiş halini benimseyen dar kadro, modernleşmeyi bir çeşit Türk aydınlanması olarak tasavvur etmiş ve rasyonalizasyon, gelenek karşıtlığı, ilerlemecilik gibi pozitivist fikirleri benimsemiştir. Pozitivizm ve laiklik insanı tanrı karşısında güçlendiren motifler olarak kabul edilmiştir. Kemalizm aydınlanma düşüncesinin yarattığı değerlerin, bu değerlere yabancı bir coğrafyada tesis edilmesine dayanır. Özgün bir paradigma değildir, ithal edilmiştir.
Sayfa 120Kitabı okudu
İslamcılık ahlaktan sosyal hayata, iktidara, bireye uzanan bütüncül bir proje önermektir. Bu bütüncül projenin temeli Asr-ı Saadet'e dönüştür. Dolayısıyla bir karşı çıkış, dönüştürme ve direniş hareketiyle el ele ilerler. Pasif değil, aktif bir duruş, bir değerler bütünü önermektedir.
Sayfa 108Kitabı okudu
Reklam
Cumhuriyetin gerçekleştirdiği reformlar yukarıdan aşağıyla gerçekleştirilen bir sürecin ürünüydü ve "halk adına halk için" gerçekleştirilen bir toplumsal mühendislik girişiminin eğilimlerini barındırıyordu. Nur Betül Çelik'in ifade ettiği gibi, "kendilerini temsil organıyla, yani meclisle özdeşleştiren Kemalist seçkinler. Cumhuriyetçi idealleri halk adına gerçekleştirme görevi üstleniyorlardı. Hedef kimi zaman halkın iradesiyle çelişse bile gerçekleştirilmeliydi"
Sayfa 117Kitabı okudu
İslamın emirleri ferdi bağlayan kurallar değil, aynı zamanda topluma, sisteme, hukuka ve son kertede devletin biçimine yani beşeri işlere dair boyutuyla ilgilidir. Dinler ve dolayısıyla İslam idealize edilmiş bir toplum tasavvuruna dayanır. Bu toplumsal yapının temel harcı ise ahlaktır.
Sayfa 104Kitabı okudu
28 Şubat atmosferi aynı zamanda statükonun pozisyonuna dair bilgileri güncellemek anlamında önemlidir. 28 Şubat Dönemi merkezin farklı kimlik taleplerine yönelik sekter ve otoriter tavrını gözler önüne sermiş, Tek Parti Dönemi atmosferini yeniden üretmiştir. Jakoben, elitist, vesayetçi damar bir kez daha kendisini halktan üstün görmüş, siyasetin içi boşaltılmış, toplumdan uzaklaştırılmıştır.
Sayfa 188Kitabı okudu
Adil Düzen'in çıkış noktasını ve dayanaklarını anlamak bağlamında İslamın siyaset kuramı ve ekonomik yaklaşımlarını değerlendirmek gerekmektedir. Cemal Nar'a göre İslam siyasi bir dindir. "Başta Hz. Muhammed (sav) olmak üzere, Allah'ın gönderdiği bütün peygamberler, Allah'tan aldıkları ve insanları dünyada ve ahirette mutlu kılacak bütün bir ilke ve ilişkiler manzumesini belli bir düzen içinde insanlara sunan ve uygulayan 'siyaset önderleri'dir" (Nar, 2007: 23). Bu yönüyle Nar, İslamın bir devlet dini olduğunu ifade etmektedir. Devlet Allah'ın kanunlarını bütün topluma nüfuz ettirebilmek amacıyla başvurulan bir araçtır (Nar, 2007: 24). İslam hukuku dini siyasetten, siyaseti ahlaktan ve ahlakı devletten ayırmaz (Khatab ve Bouma, 2010: 21). İslam ekonomisi ise bütünlük ve denge esasına göre kurulmuştur.
Sayfa 173Kitabı okudu
Reklam
İslam dini belirli bir sistemi savunmaz. Devleti yönetenle yönetilenler arasında dayanışma ve adalet tesis edildiği sürece İslami devlet herhangi bir biçim alabilir. İslami devlet, tek bir biçimde değil, pek çok biçimde varlık gösterebilir. İslam ve Kuran'ın ilkelerinden taviz vermeden, onun toplumsal hayat kuralları ile uyumlu bir şekilde dönemin ve toplumun ihtiyaçlarına en uygun yönetim şeklini bulmak o devrin Müslümanlarına kalmıştır (Khatab ve Bouma, 2010: 33). Bu nedenle İslamiyet herhangi bir devlet biçimi ile doğrudan çatışmadığı gibi, doğrudan bir biçimi de işaret etmez. Demokrasi temel değerleri itibariyle İslamiyetin savunduğu pek çok değeri içermektedir. İslam hukukunun temeli ilahi hukuktur, Allah'ın birliği ve İslamın evrensel olarak uygulanabilirliği ilkesine dayanır.
Sayfa 101Kitabı okudu
Cumhuriyetin kuruluşunu belirleyen jakoben mizaç, Osmanlı modernleşmesini belirleyen, bürokrasinin güçlü olduğu, merkezci, vesayetçi eğilimlerle devamlılık göstermektedir. Cumhuriyetin kurulmasıyla tarihsel bir kırılma yaşanmamış, kurucu kadro kendinden önceki dönemin ana aktörü olan İttihat ve Terakki'nin eğilimlerini devralmıştır. Kurucu elitin topluma dayattığı yekpare, homojen ulusculuk ideolojisi, Türklük kimliği dışında herhangi bir kültürel, etnik kodu bünyesine kabul etmemiştir. Toplumun çoğulcu yapısı dikkate alınmadan dayatılan bu yegâne kimlik. seküler ve köktenci bir modernleşme söylemiyle meşrulaştırılmıştır. Bu sekülarist hamleyle İslama dair tüm izler kamusal hayattan silinmeye, din salt özel alana ait bir olgu olarak konumlandırılmaya çalışılmıştır. Cumhuriyet'in radikal uygulamaları Şeyh Said, Menemen gibi isyanları tetiklemiş, özellikle Menemen hadisesinden sonra İslama yönelik tavır ivice sertleşmiştir. Takrir-i Sükun Yasası, İstiklal Mahkemeleri gibi travmatik hadiseler İslamcı hareketin Tek Parti dönemi boyunca yer altına çekilmesini zorunlu kılmıştır. Demokrat Parti iktidarı döneminde çevre merkeze yaklaşmak adına dikkate değer bir hamle gerçek- leştirmiştir. Demokrat Parti iktidarı sürecinde dinsel kavramlar siyasetin bir unsuru olarak kullanılsa bile, Cumhuriyetin kurucu paradigması ile çelişmeyen bir söylem üretilmiştir. Buna ragmen 27 Mayıs'a giden süreçte partinin İslâma yönelik ılımlı tavrı karalama unsuru olarak kullanılmıştır.
Sayfa 313Kitabı okudu
Laik sistemler yükselişe geçen uluslaşma modelinin, kilisenin toplum üzerindeki iktidarını ve gücünü geriletmek için başvurduğu zorunlu bir mekanizmaydı. Aydınlanma düşüncesi bu somut koşullar içinde gelişti ve dini toplumsal sistemden çıkarmanın aposteriorik meşrulaştırılmasını sağladı. Dolayısıyla ulus-devlet ve onun ürettiği en rasyonel sistem olarak olumlanan demokrasi sekülerizm düşüncesi ile bütünlük içinde ilerlemiştir. Ancak Batı toplumları için belirli ölçüde geçerli olan aşamalı olarak hayatın sekülerleştirilmesi fikri özellikle İslam dünyasında karşılık bulmamış, bilakis dinin toplumsal hayat içindeki rolü ve etkisi giderek artmıştır (Küçükcan, 2005: 113). Müslümanların demokrasi geleneği ile çatıştığı nokta budur. Demokrasi geleneği rasyonelliğin bir gereği olarak sekülerleşmeyi dayatmadığı ve çeşitli toplumlarda inanç biçimlerinin toplumsal hayat ve hukuk üzerindeki belirli etkilerini kabul edecek şekilde genişlediği sürece Müslüman toplumların dinamikleriyle de uyumludur.
Sayfa 100Kitabı okudu
AK Parti'nin benimsediği "muhafazakâr demokrat" politika, mevcut koşullarda siyaset üretebilmek için oluşturulan meşru bir kimlik arayışının tezahürüdür. AK Parti'nin muhafazakâr demokrat politik çizgisi Refah'ın sistemle çatışma ve zıtlık içeren dil ve söyleminden oldukça farklıdır. Modern dünyanın parçası olmak, sistemden kopmadan, otantik varoluşu yeniden üretme tasavvuru AK Parti'nin politik eksenini belirlemektedir.
Sayfa 315Kitabı okudu
İsmail Safi'ye göre, Erdoğan ve AK Parti'nin çekirdeğini oluşturan Milli Görüş kökenli kadrolar, Milli Görüşle arasına mesafe koyma eğiliminde olmuştur. Erdoğan'ın bu süreçte yaşadığı şahsi değişimler ve Türkiye'nin içinde bulunduğu AB yönündeki değişim süreci, Türkiye'deki İslamcılar açısından da dönüştürücü olmuştur. AK Parti'nin benimsediği yeni söylem "muhafazakâr demokratlık"tır. Ancak bu kavrama yöneliş AK Parti temsilci ve yöneticilerinin teorik derinleşmeleri sonucu varılan bir yoldan ziyade, zorunlu bir manevra olarak da okunabilir. Bu daha ziyade "Milli Görüş kimliği yerine ikame edilebilecek daha sorunsuz ve meşru bir kimlik arayışı"nın tezahürüdür. Muhafazakâr demokrasi, Milli Görüşün katı yapısını esneterek, İslamcı yerine, dindar ama daha demokrat ve uzlaşmacı bir kimlik benimseyecektir (Safi, 2007: 293-294).
Sayfa 206Kitabı okudu
39 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.