Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Mimar Koca Sinan

Afet İnan

Mimar Koca Sinan Sözleri ve Alıntıları

Mimar Koca Sinan sözleri ve alıntılarını, Mimar Koca Sinan kitap alıntılarını, Mimar Koca Sinan en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Atatürk, Fatih için, onun şahsına lâyık bir âbide - eser düşünmüş ve bilhassa Kızkulesinden her geçtiği vakit, burada böyle bir anıtı görmeyi çok arzu ettiğini ifade etmiştir.
İşte biz Türklerin müşterek duygularımızın, gurur ve iftiharımızın toplandığı tarihi eserlerimiz. Bunların değerini biliyor muyuz? Belki kısmen. Çünkü bazen maddî imkânsızlıklarımız, bazen milletçe ilgisizliğimiz, bu âbide anıtlarımızı istenmiyen durumda bırakıyor. Süleymaniye bunlardan biri değil. Çünkü bugün de cami olarak kullanılan bu muhteşem mâbedin içine girildiği vakit, insan asırların varlığı ile dolu bir ömrün, büyük bir imparatorluğun tarihini yaşar ve Tanrı'nın birliğine inanmanın kudsiyetini tanır
Reklam
"Tarih, medeniyet tarihine eser verenleri, daima anacak ve tebcil edecektir."
Büyük şeyleri yalnız büyük milletler yapar. Atatürk
"Velhasıl, mimarlıktan güç bir sanat olmayıp her kim bu tehlikeli hizmette olursa, evvela iyi niyette ve dindarlıkla işe girişmesi, binanın yeri muhkem olmayınca temele başlamaması, temele başlayınca da sona erdirmesi gerekir. Tâ ki işlerine halel gelmeyip sağlam olsun."
Cahil ve nadanların kadri celil Kimse eshab-ı dile kılmaz nazar Marifet ehli ayaklarda zelil Filhakika şimdi ayıp oldu hüner
Sayfa 24
Reklam
"Mimar Sinan'ın hayatında iki büyük talihi olmuştur. Uzun bir ömür içinde deha sayılan mimarlık kudreti ve bunu gerçekleştirecek maddi imkanların kendisine pek bol miktarda verilmiş olması."
Mimar Koca Sinan'ın sanatına,ilmine hayranlık duygularım her zaman kuvvetini eksiltmeden devam eder ve onun Türk medeniyetine armağan ettiği eserlerinin kadir ve kıymetini milletçe bilmenin zaruretine inanırım.
Sayfa 31 - Türk Tarih KurumuKitabı okudu
Türklüğümün gururunu duyarım. Gurur, insanlar için bir meziyet sayılmaz, fakat, bu milli bir duygu eseri olursa değişmez mi?
Hele köydeki Kumru teyzenin Suna adındaki kızını ne kadar da beğeniyordu. Onun kumral saçlarının çevrelediği güzel yüzünde ve yeşil gözlerinde Gevher Nesibe veya Mah Peri hatunları görür gibi oluyordu. Bir gün Ağırnas'taki çeşme başında: -Suna, sen benim olur musun, benimle evlenir misin? demişti. Suna, bu sözü Sinan'dan duyunca elindeki
Reklam
"Atlı Sekban" olan Sinan, 1526 yılında Kanuni'nin Türk ordu su ile Tuna boylarına sefere çıkmıştı. Bu ordu Mohaç meydan muharebesini parlak bir zaferle kazanmıştı. Sinan, Budin kalesinin içinde muzaffer bir ordu ferdi olarak dolaşmıştı. Böylece genç Sinan, Macaristan ovalarında at koşturuyordu. Macaristan 1526 dan 1699 a kadar
Süleymaniye Sitesi için bir ziyaretimde şu duygularımı yazmıştım; Bugün (28 Nisan 1956) Süleymaniye'nin avlusunu tavaf ediyorum. Her köprüye çıkışımda gözlerim, bu muhteşem caminin silûeti ile dolar. Erciyes'in karlı zirvelerinden fikren bir seyahat yaparak bu insan kudretinin vücude getirdiği mimarî eser önünde Türklüğümün gururunu duyarım. Gurur, insanlar için bir meziyet sayılmaz, fakat, bu millî bir duygu eseri olursa değişmez mi? İşte biz Türklerin müşterek duygularımızın, gurur ve iftiharımızın toplandığı tarihi eserlerimiz. Bunların değerini biliyor muyuz? Belki kısmen. Çünkü bazen maddî imkânsızlıklarımız, bazen milletçe ilgisizliğimiz, bu âbide anıtlarımızı istenmiyen durumda bırakıyor. Süleymaniye bunlardan biri değil. Çünkü bugün de cami olarak kullanılan bu muhteşem mâbedin içine girildiği vakit, insan asırların varlığı ile dolu bir ömrün, büyük bir imparatorluğun tarihini yaşar ve Tanrı'nın birliğine inanmanın kudsiyetini tanır.
29 Mayıs 1490, Doğan Yusuf Ağa'nın ailesi için bir sevinç günü olmuştu. Sinan Türk-Osmanli Imparatorluğunun bir tebaası olarak nü fus kütüğüne kaydedilmiştir. O gün İstanbul'un Fethinin 37. yıldö nümü idi. Büyük Fatih Mehmed'in ölümü üzerinden dokuz yil (1481) geçmiş, Osmanlı Devletinin başında II. Bayezit hükümdar bulunu yordu. Bu tarihlerde Anadolu birliğinin başında, siyasî hâkimiyeti, Türk-Osmanlı İmparatorluğu temsil ediyordu. Sinan'ın doğduğu yıl, XVI. asrın büyük Türk coğrafyacısı ve denizcisi, Amerika'nın ilk haritalarından birini yapan (1513) ve Türk donanmasında Amiral olacak olan Piri Reis (1470-1554) Akdeniz limanlarında ilmî tetkikler yaptığı korsanlık hayatını yaşıyordu. Türk korsanları, 1490 yılının yaz aylarında Sicilya, Sardunya, Korsika adalarına, Fransa sahillerine, yirmi yaşında bulunan Piri Reisin de bizzat iştirak ettiği, seferler yapmakta idiler. Diğer taraftan yine aynı yıllarda, yani 3 ağustos 1492 de, Cenovalı Kristof Kolomb, Amerika'yı Avrupalılara tanıtacak ilk seferine çıkmıştı. İtalya'nın dünyaca meşhur olacak ressam, heykeltraş ve mimarı Mikel Ange (1475-1564), Sinan'ın doğduğu sene 15 yaşını sürüyordu. İşte, medeniyet tarihinde dünyaca meşhur olanlardan bir kaçı, Sinan'ın hemyaşları bulunuyorlardı. Bu isimler sadece mensup ol dukları milletlere değil, cihana eser veren şahıslar olarak tarihe geçmişlerdir.
Sinan'ın eserlerinden, Süleymaniye'yi, Ayasofya ile mukayese etme arzusu, daima sanat tarihçilerini meşgul etmiştir. Halbuki bu mabet iç görünüşü itibariyle tetkik edilirse, Osmanlı mimarisinden en esaslı ayrılık noktasını bulmak mümkündür. Bu Bizans yapısı, iç görünüşünde uzunlamasına bir tesir yaratmaktadır. Halbuki esas plân kare üzerinedir. Ancak batı ve doğu kemerlerini taşıyan sütunların, iki galeri halinde üstüste yapılmış olmasından bu kısım duvar hissini vererek dikdörtgen gibi görünür. İşte bu, iç görünüş, Türk İslâm camilerinde yoktur. Sinan devri yapılarında, bilhassa Edirne'deki Selimiye ile tamamen bir kare içinde, büyük kubbenin bütün hasmetini hissettiren bir tarzda tahakkuk ettirmiştir. Sinan'ın kubbe inşaatında o zamanki teknik imkânlarla gösterdiği yüksek sanat kudretine, hayran olmamak elde değildir.Çünkü insan o binaya girdiği vakit, haşmetli kubbenin altında, destek kısımlarına dikkati çekilmeden, sadece başını saran geniş ahenkli yuvarlaklığın boşlukta imiş gibi, doğrudan doğruya ilâhi tesiri altında kalır.
Mimarbaşı Sinan, büyük yetkilerle iş başına geldiği vakit, evvelâ mütehassis eleman bakımından yetişmiş bir ortam içinde, sonra da inşaat malzemesi bakımından İmparatorluğun dört bucağından her nevi vasıta ile getirtebilecek kudret ve selâhiyet, kendisine verilmiş bulunuyordu. Ayrıca Kanuni Suleyman devri, Devlet hazinesinin en zengin olduğu bir
22 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.