Miş'li Geçmiş Zaman Söylenceleri

İlkay Tuna

En Eski Miş'li Geçmiş Zaman Söylenceleri Gönderileri

En Eski Miş'li Geçmiş Zaman Söylenceleri kitaplarını, en eski Miş'li Geçmiş Zaman Söylenceleri sözleri ve alıntılarını, en eski Miş'li Geçmiş Zaman Söylenceleri yazarlarını, en eski Miş'li Geçmiş Zaman Söylenceleri yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
28 yıl sonra şimdi, bir internet sitesinde eski bir siyah beyaz konser kaydında "El Amor" diyor Julio Iglesias... 28 yıl sonra şimdi, sesini biraz kısmamı söylemek için gelen 23 yaşındaki oğluma gözyaşlarıyla eski bir şarkı dinlerken yakalanıyor ve şaşkın bakışlarına aldırmıyorum. Yıllar sonra yine kadifemsi o sesin beni götürdüğü yerlerdeyim. Yaşamıma hep egemen olan korku artık yok! Ama artık gençlik, Selim, Selim gibi düşünenler, Selim kadar inananlar, Selim gibi yaşama gülümseyerek bakabilenler ve inanmak, inanmaktaki kutsal anlamlar da yok! Şimdi yüreğimde hep geç kalmanın hüznü, ertelemelerin sonrasında hissedilen çaresizlik var.
Camı kapatır kapatmaz kesilen uğultunun yerini annemin bağlı olduğu cihazların dijital sesleri alıyordu. Kalp atışlarını gösteren monitördeki küçük yeşil yuvarlak, düzenli aralıklarla sürekli inip, çıkıyordu. Annemin canlı olduğunu gösteren makineler, ondan daha canlı gibiydi.
Reklam
Hangi arkadaşının misafiri gelecekse annem ona yardıma çağrılır, çeşit çeşit meze yapar, tablo gibi süslerdi. Sunuma hazırlanan her tabakta sanki görünmez imzası vardı. O'nun hazırladığı yemekler, bir şekilde O'nu yansıtır ve ilk bakışta -her nasılsa- O'nun yaptığı herkesçe anlaşılırdı.
Annemin gözlerine yerleşen tanıdık bulut, sanki yağmur olup tabağa akacaktı az sonra...
Ben seninle genç kızlığımızdaki suçlu günleri, zıt karakterlerimizin uyuşmasındaki inanılmazlığı çok özlüyorum. Ve birbirimizden bu kadar uzakta yaşadığımıza inanamıyorum. Bu kocaman ülkenin iklimi başka, rüzgarı başka bölgelerine savrulmuş olsak da, deniz kıyısında küçük bir kasabada, birkaç yılda bir baba evinde buluşmayı, esprilerine, taklitlerine gülmeyi, küçük kızlarının saçlarını taramayı, onlara öyküler anlatmayı, sarılmayı, annemizin mis okulu, sakız beyazı çarşaflarında uyumayı ve seni çok seviyorum....
Kendine Acıma Günleri'nde gözledim ve gördüm ki, gücün harcı değil sevmek. Sevmek tutunmayı isteyenlerin, dileyenlerin, hatta dilenenlerin harcı... Hani "hayat" dedim ya, işte ona... Ucundan kıyısından tutunabilmek için, birilerinin ellerine sarılmak isteyenlerin harcı. Gücün işi değil. Yürek işi o. Cesaret işi biraz da... Cesaretse zır cahil işi nereden baksan. Çokluk, esaret işi, hem de gönüllü esaret işi. yani benim işim sevmek...
Reklam