ŞERÎAT :
1. Açık, doğru ve düz yol.
2. Herkesin uyması için konan her çeşit kural, kanun, yasa, düzen ve nizam:
Şerîatla durur arz u semâvat/Bu bünyânın binâsıdır şerîat (Niyâzî-i Mısrî).
Şerîat-ı Muhammediyye'den daha ahkem bir kanun bulmak kabil midir? (Ziya Paşa'dan).
Şerîat adâlettir, şerîat adâlete riâyettir. Bunun içindir
ŞEY
Şey: 1. (شيء ) (Ar. şey’) Belli bir nesne, oluş veya düşünceyi belirtmeyen, anlamı kendinden önceki ve sonraki kelimelerle ortaya çıkan; söz, olay, iş, durum, husus, madde, eşyâ vb. yerine kullanılan belirsiz kelime: Kurtulamayacağı şeyden kaçmak insana yakışmaz. (Nâmık Kemal). Biz şâyân-ı hayret derecede güzel şeyler yaptık (Ahmet Hâşim), Yüzüme hâlâ dikkatle bakıyor, bir şey söylemiyordu (Peyâmi Safâ).
2. Nesne, madde, cansız varlık: Ne kadar kâdir isek çekmeğe aşkın elemin / Yine yanında senin şey değiliz ma’dûmuz (Rûhî-“ Bağdâdî). Buraya su denilen şey ancak kap kacak yıkamak için girerdi (Ahmet Midhat Efendi). Sen benim için / Ekmek kadar mübârek / Su gibi aziz bir şeysin (Cahit Sıtkı Tarancı).
3. Hatıra gelmeyen söz, durum, nesne vb. yerine kullanılır: Beni istetmişsiniz, ne söyleyeceksiniz efendim? -Şey... (Ömer Seyfeddin).
4. hukuk. Ayn, eşyâ.
Hem-nefes (ﻫﻡ ﻧﻔﺲ) birl. i. ve sıf. (Ar. nefes ile) Sıkı fıkı arkadaş, hemdem:
Gamında hem-nefes oldu figān ü nâle bana
Kim ola merhamet etmez bakıp bu hâle bana
(Hayâlî Bey’den).