Hz. Peygamberin (s.a.s.) "Şüphesiz Allah için nurdan ve zulmetten yetmiş perde vardır. Şayet o perdeleri açsa 'sübuhat-ı vechi' (yüzünün parlaklığı) gözü idrak eden her şeyi yakardı"...
Akıl gözü nezdinde Kur'an ayetlerinin yeri, maddi göz nezdinde güneş nurunun yeri gibidir. Çünkü görme o ışıkla gerçekleşir. Dolayısıyla güneşin ışığına "nur" denilmesi gibi, Kur'an'a "nur" denilmesi uygun olacaktır. Böylece Kur'an'ın misali güneşin nuru, aklın misali gözün nurudur. Cenab-ı Hakkın şu sözü bununla anlaşılır:
"Allah'a, rasulüne ve indirdiğimiz nura iman edin."*
"Rabbinizden size bir burhan geldi ve size apaçık bir nur indirdik."**
Âyet, aynı zamanda mü'minin kalbindeki imani tasvir etmektedir. Mişkat mü'min kişi, misbah ise onun imanıdır. Zúcace ise o mü'minin kalbidir. Hüccet ve hikmet, kalpteki iman lambasını yandınr.* Nur, zücace'nin (camın) zahirinden batınına, batınından zahirine geçiş yapar. Onun gibi, iman nuru mu'minin kalbinden diğer azalarına geçiş yapar. (Yani, iman amele, amel imana yansır.) Keza, cam en edna bir âfete karşı hemen kırılıverecek bir hassasiyettedir. Onun gibi, insanın kalbi de, ona ârız olan en edna bir afete karşı hemen bozuluverecek bir özellik gösterir.**
... Onlar "Allahu Ekber" ifadesinden "O başkalarından daha büyük" manasını anlamazlar. Allah bundan münezzehtir. Çünkü vücutta O'nunla beraber başkası yok ki Allah ondan daha büyük olsun? Bilakis, başkalarının varlığı ancak Allah'a bakan cihetten gelmektedir.