Bireyler arasında “alfa” ve “beta” erkekler gibi “hakimiyet-itaat” ilişkilerine ilişkin anlatımlara gelince, son derece asimetrik ilişkiler genel olarak hiyerarşi gibi sözcükler altında gruplandırılır ancak bu gerçek olmaktan çok analojik, daha çok metaforiktir. Bence bir kraliçe olduğundan haberi olmayan ve kovandaki tek işlevi doğurganlık olan bir kraliçe arının hakimiyetinden söz etmek saçmadır. Bu bir alfa erkek babunun hakimiyetinden bahsetmek gibi bir şeydir, ancak bu şebek türünün statüsü babun sürüsü ovadan ormanlara taşınınca feci bir düşüş yaşamıştı.
İlk insan toplumlarına baktığımızda, insanlık içinde iki toplumun ortaya çıktığını görüyoruz. Kadınların birlik toplumu ve erkeklerin kardeşlik toplumu. Kabile toplumlarında bu ikiliği yaratan en temel unsur, yalnızca iş bölümü değil, bir işlevler bölümüdür. Çünkü cinsiyetleri, hatları belirgin bir biçimde çizilebilir iki ayrı toplumsal gruba ayıran çalışmadan çok kültürdür. Kadınlar ve erkekler, yalnızca çalışma biçimlerini değil, çalışma üsluplarını da kendi ayrı hayat tarzlarını, ifade biçimlerini, davranış kalıplarını, değerlerini, ritüellerini, duyarlılıklarını ve hatta tanrılarını, mitlerini ve geleneklerini de geliştirirler.
Ekoloji sözcüğüne eklenen toplumsal sözcüğünün kendisi çok daha sık kullanılan “insan ekolojisi” terimine karşılık, nasıl zihni bedenden ayıramıyorsak artık toplumu da doğadan ayıramayacağımız anlamına gelir.
Biz asıl olarak içgüdüler nedeniyle değilde hayatta kalmanın yanı sıra sağlıklı bir biçimde yetişkin hale gelmek için birbirimizle işbirliği içinde olmamız gerektiği için toplumsal hayvanız.