Hem de hakaik-i tarihiyedendir(tarihi hakikatlerdendir)ki: Bir şahıs çok fenlerde(ilimlerde) meleke sahibi ve mütehassıs(uzman) olamaz. Ancak ferîd(eşsiz) bir adam, dört veya beş fenlerde mütehassıs olabilir. Umuma(hepsine) el atmak, umumu terk etmek demektir. Bir fende meleke, o fennin suret-i hakikiyesidir(gerçek suretidir). Onunla temessül etmek(görünür olmak)gerektir. Zira bir fende mütehassıs ve malûmat-ı sairesini mütemmime(diğer bilgilerini tamamlayıcı) ve meded verici etmez ise malûmat-ı perişanından(bilgilerinin dağınıklığından) bir suret-i acibe(acayip suret) temessül edecektir.
Tenvir(aydınlatmak) için bir latîfe-i faraziyedir:
Nasılki başka âlemden bu küreye gelen tasvirci bir nakkaş(sanatkâr) farz olunsa; halbuki ne insanı ve ne insanın gayrısı, tam suretini görmemiş belki herbirisinden bazı a'zâsını görmekle insanın tasviri veyahut gördüğü eşyanın umumundan bir sureti tasvir etmek isterse; meselâ: İnsandan gördüğü bir el, bir ayak, bir göz, bir kulak, yarı yüz ve burun ve amame(sarık) gibi şeylerin terkibiyle(bir araya getirmesiyle) bir insanın timsali(örneği); yahut nazarına tesadüf eden atın kuyruğu, devenin boynunu; insanın yüzünü, arslanın başı bir hayvanın sureti yapsa; nasılki imtizacsızlıkla(uyuşmasıyla) kabil-i hayat(canlılığa kabiliyetli) olmadığı için şerait-i hayat(hayat şartları) böyle u'cubelere(şaşırtıcılığa) müsaid değildir diyecekler ve nakkaşı müttehem(itham) edecekler.
Şimdi bu kaide, fenlerde aynen cereyan eder.
Çaresi odur ki: Bir fenni esas tutup sair(diğer) malûmatını avzen(havuz) ve zenav(suların biriktiği yer) gibi yapmaktır.