Öfkeyle kapatıyorum telefonu. Birkaç adım ötemde, vestiyere dayanmış, bir yandan yüzündeki boyaları düzeltip bir yandan konuşmamızı dinleyen kadın, elindeki küçük aynayı çantasına atıp yanıma doğru gelirken, acı bir gülümsemeyle bakıyor yüzüme. Dudaklarında buruk bir gülücük; "Terkeden ve terkedilen aşıklar gecesine hoşgeldiniz," diyerek elini uzatıyor; "vestiyerle tuvalet arasında birbirimizin sırlarını öğrendiğimize göre, tanışabiliriz artık; adım Münevver."
İki sıra inci kolye boynundan göğsüne doğru kayarken, göğüslerinin arasına inen 'v' yakanın birleştiği yere taktığı üzeri parlak taşlarla süslü gümüşi Osmanlı tuğrasına takılıyor gözüm. Dudaklarının saydam pırıltısıyla teninden yayılan koku; sıcaklığı avucumun içine yayılan yumuşak elin sahibine doğru çekiyor beni. "Hoşbulduk", diyorum gülümseyerek, "terkeden, terkedilen aşıklar gecesine merhaba."
AŞK METAMORFOZU.. AŞKIM... HA CANIM? ️EFENDİM CANIM... ️EFENDİM... ALO!... “İlk aşk” güzel... Bir de ilk aşkın “ilk günler” i... Gerisi? Gerisi sürükleniş.Cep telefonları tanıktır sürüklenişe. Başlangıçta tek çalışta açılır, sonra üç-dört çalışta, daha sonra yedi-sekiz çalışta, giderek çalınır açılmaz, dönülür aranır, sonra şarjı biter açılmaz, çantadadır duyulmaz, evde unutulmuştur... Başlangıçta “Aşkım!” diye coşku ve sevinçle açılan telefonlar bir süre sonra “ Ha, canım?” a daha sonra “ Efendim canım” a, giderek “Efendim” e, sonunda “Alo” ya döner... 🤔 Masal gibi başlar tüm aşklar ve fiyaskoyla sonuçlanır... Yani kapıp koyvermeyin kendinizi... Bilimsel araştırmalar bile 3 yıl biçti aşka... Benim biçtiğim süre 3 ay... 🤔 Bizim esas oğlan da fonda “Yeter ki onursuz olmasın aşk” çalarken iki kadınla aşk yaşar ve hangisinin gerçek olduğuna kitabın nihayetinde karar verir. Kitapta benim de çok sevdiğim bazı şarkılar çalındı ve sözler yazıldı. Melike Demirağ “Arkadaş” en çok adı geçen şarkı. Benim favorim ise işte bu:
AMAN PETROL CANIM PETROL ARTIK SANA SANA SANA MUHTACIZ PETROL
Petrol olmazsa diş fırçan olmaz, oto lastiğin olmaz, asfalt olmaz, ordu olmaz, savaş uçakları, tanklar, füzeler, gemiler olmaz... Petrol olmazsa yaşam durur... İnsanlık yüz yıl geriye gider. Petrol yaşamsal bir ürün... Dünya savaşlarının sebebi petrol ve doların gücü tüm romanda baş rolde...
Romanda Dünya hakimi olmayı isteyen Amerika’nın Irak’ı işgal etme süreci ve bu süreci takip eden bir Türk gazetecinin siyasi olaylara tepkisi , aynı anda iki kadınla birden yaşadığı aşk anlatılıyor . Hem insanlığı hem doların gücünü hem aşkın varlığını hem duygularını sorgulayan bu gazeteci ile cevapları öğrenmek mümkün .
Son söz: Araya bir Kapadokya gezisi sıkıştırılmış olduğundan okunma süreci uzamış bu roman olmazsa olmazlardan değildir, şiddetle önerilmez ama kalitesi tartışılmaz bir araştırmacı yazarın tekniği güzel eserlerindendir...
Öfkeyle kapatıyorum telefonu. Birkaç adım ötemde, vestiyere dayanmış, bir yandan yüzündeki boyaları düzeltip bir yandan konuşmamızı dinleyen kadın, elindeki küçük aynayı çantasına atıp yanıma doğru gelirken, acı bir gülümsemeyle bakıyor yüzüme. Dudaklarında buruk bir gülücük; "Terkeden ve terkedilen aşıklar gecesine hoşgeldiniz," diyerek elini uzatıyor; "vestiyerle tuvalet arasında birbirimizin sırlarını öğrendiğimize göre, tanışabiliriz artık; adım Münevver."
İki sıra inci kolye boynundan göğsüne doğru kayarken, göğüslerinin arasına inen 'v' yakanın birleştiği yere taktığı üzeri parlak taşlarla süslü gümüşi Osmanlı tuğrasına takılıyor gözüm. Dudaklarının saydam pırıltısıyla teninden yayılan koku; sıcaklığı avucumun içine yayılan yumuşak elin sahibine doğru çekiyor beni. "Hoşbulduk", diyorum gülümseyerek, "terkeden, terkedilen aşıklar gecesine merhaba."