Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Müziğin ABC’si

Nicholas Cook

En Beğenilen Müziğin ABC’si Gönderileri

En Beğenilen Müziğin ABC’si kitaplarını, en beğenilen Müziğin ABC’si sözleri ve alıntılarını, en beğenilen Müziğin ABC’si yazarlarını, en beğenilen Müziğin ABC’si yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Sayfa kenarına aldığım not: Piyanoyu bir abaküse veya hesap makinasına benzetmek mümkün.
Beethoven’ın besteleme süreci hakkında bu kadar çok şey bilmemizin nedeni, kendine özgü besteleme tarzıdır (tasarlar, karalar, hesaplar, uydururdu). Ve bu sağırlığından çok önce başlamış kişisel bir özelliktir, bu şekilde çalışmamış olsaydı sağırlığı ilerledikten sonra beste yapmayı sürdüremezdi.
Reklam
Müzik kendi kendine olan bir şey değil, bizim yaptığımız ve anlam verdiğimiz şeydir
Pythagoras’a kadar giden ve müziğin kozmik uyumunun bir simgesi, makrokosmosun mikrokozmik temsilcisi olduğunu benimseyen fikir bugün artık saçma gibi görünse de orta çağ ve Rönesans boyunca yaşamıştı
Yüz yıl önce Oxford University Pres tarafından basılan bir kitap “müzik”ten söz ettiğinde bu terim artık var olmayan sabit bir şeye gönderme yapıyordu. O zamanlar “müzik” J.S.Bach, Beethoven ve Brahms gibi ustalara odaklanan Avrupa sanat geleneği demekti.
Rock müzisyenleri canlı olarak çalar, kendi müziğini yaratır ve müziğe kendi kimliklerini katarlar, kısacası, kendi alın yazılarını kendileri yazarlar. Pop müzisyenleri ise tersine, müzik endüstrisinin kuklalarıdır; bilerek ya da bilmeyerek popüler zevklerden çıkar sağlamakta ve başkaları tarafından bestelenen ya da düzenlenen müziği seslendirmektedirler, özgünlükten yoksun oldukları için müzisyenlik hiyerarşisinin sonunda yer alırlar. Başka bir deyişle müzisyenlik hiyerarşisi müziğin yaratıcılarını, yani yazarlarını, rolü sadece tekrarlamak olanların, başka bir deyişle icracıların üzerine yerleştirir.
Reklam
Belirli bir gelenek içinde beste yapmak, sesleri, o geleneğe bağlı bazı belirlilik ve belirsizlik biçimlerine göre hayal etmektir
Sözler gizli kalmış anlamı gerçek anlama dönüştürür, yapıtla dünya arasında bir bağ kurarlar. Kramer’in deyişiyle sözler müziğin dünyevi yanının temsilcisidirler.
Giuseppe Cambini, Beethoven’ın ilk iki senfonisi hakkında şunları yazıyordu:” Bir bakıyorsunuz haşmetli bir kartal gibi uçuyor; sonra ürkütücü patikalarda sürünüyor. Ruhunuzu tatlı bir melankoliyle delip geçtikten sonra hemen ardından barbarca akordlarla paramparça ediyor. Güvercinlerle timsahları bir arada barındırmaya çalışıyor.”
Toplu halde okunan ilahilerden futbol maçı tezahüratlarına kadar tüm koro uygulamaları gibi o da bir halk paylaşımı ve etkileşimi içermektedir. Herkes herkesi dinleyip birlikte hareket etmek zorundadır. Birlikteliği simgelemekle kalmaz, onu uygular.
Sayfa 114Kitabı okudu
Reklam
Joanna Hodge’a göre, sanatın rolü önceden var olan bir dış gerçeği alıp yeniden üretmek yerine “gerçeklik duyumuzu oluşturan” yeni yöntemler sağlamaktır. Hodge şöyle devam eder “Dickens’ın sisi yaşayan bir oldu, Van Gogh’un da ayçiçeklerini görülür kıldığını öne sürmemizi mümkün kılar”. Başka bir deyişle Van Gogh’un tabloları sayesinde, genel dünyayı, özelde ayçiçeklerini daha farklı görebilmişizdir, yalnızca Van Gogh’tan önce bu görünüşü yakalamayı başaramamıştır. Öyleyse resmin asıl anlamı, duvarda asılı olan eşyada değil, onun harekete geçirdiği ya da oluşturduğu bakış açısında yatmaktadır. (Bu nedenle Hodge bunu “oluşturucu1 sanat görüşü olarak adlandırmaktadır.)
Müziğin bir anlamı vardı, çünkü müzik dışındaki bir gerçekliği simgeliyordu.
Müzik dünyadan yüz çevirip kendini kişisel ifadeye adıyordu.
Gerçek sanatın ayırt edici özelliği, toplumsal ya da tarihsel bağlamı aşması ve ölümsüz değerleri içermesidir. Bundan yola çıkarak sanat, sanki dinsel bir tefekkür gibi, sanat için beğenilmeli ve sevilmelidir. Böylece klasik estetik, bağımsız uzman ya da eleştirmen imgesini, yani sanatsal yaratma sürecinin dışında olan ama sanatsal gerçeğin ve güzelliklerin ebedi ölçütlerini koruyan ve uygulayan kişiyi yaratmıştır.
Batı portre notalaması, müziğin kağıt üzerine aşağıya yukarıya ve soldan sağa doğru “hareket ettiğini” gösterir. Ama aslında hareketi yapan nedir? Görünürde hiçbir şey; Roger Sruton’ın açıkladığı gibi, müziğin hareketinden söz ettiğimizde, onu hayali bir nesne olarak kabul etmekteyiz. Bestede geriye gidip iki bölümü yan yana karıştırırken de aynı şey geçerlidir: ne de olsa zamanı kağıt gibi katlayamazsınız, ilk pasajı sonrakiyle karşılaştırdığınızda müziği zamanın akışından çıkarır ve böylece de zamanın akışına bağlı bir deneyi hayali bir nesneye aktarmış olursunuz.
44 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.