Çin’de Çay
Çay, sudan sonra dünyanın en çok tüketilen ikinci içeceği. Rivayete göre sıcak su bardağına kazara birkaç çay yaprağının düşmesiyle İO 2737 yılında, “Ulu Çiftçi” adıyla da anılan İmparator Şen Nung tarafından keşfedilmiş. Çay 4 bin 700 yıldan uzun bir süredir dünyayı dolaşıyor ve günümüzde Hindistan, Nepal, Japonya, Kenya ve Yengeç ile Oğlak dönenceleri arasında kalan diğer dağlık ülkelerde bolca yetiştiriliyor. Kişi başı çay tüketiminde ise liderlik Türkiye’de. Çay pek çok farklı biçime sahip: siyah, yeşil, beyaz, oolong… Ama bunların tümü Camellia sinensis adlı, dört mevsim yeşil kalan bir bitkiden geliyor.
Çay yüzyıllar boyunca, bir ödeme yöntemi veya hürmet gösterme biçimi olarak kullanıldı; lüks bir tüketim malı olarak vergilendirildi. Çay ayrıca Çin’in üç büyük felsefi düşünce okulunun da merkezinde yer alıyor. Konfüçyüs çayın, içsel eğilimlerini anlama konusunda insana yardımcı olabileceğini öğretiyordu. Budistler de çay içmenin zihinsel odaklanmayı ve meditasyon âlemiyle bağlanmayı sağlayan dört yöntemden biri olduğuna (diğerleri yürümek, balıkları beslemek ve sessizce oturmak) inanıyor. Taoistler ise, ölümsüzlük iksirinin maddelerinden biri olduğuna inandıkları çayın, insanı doğal dünya ile uyuma soktuğunu söylüyor. Uzun lafın kısası çay içmek Çin’de hayatın her alanında kendine yer bulan bir şey ve toplumun her kesiminden insanın günlük yaşamının bir parçası.