Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Naziler ve Atatürk

Stefan Ihrig

Naziler ve Atatürk Sözleri ve Alıntıları

Naziler ve Atatürk sözleri ve alıntılarını, Naziler ve Atatürk kitap alıntılarını, Naziler ve Atatürk en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Ağustos 1920’de Kreuzzeitung dünyadaki durumu yal­nızca I. Dünya Savaşının bir devamı olarak değil, Rusya ile Britanya arasında bir çatışma olarak da okudu. Britanya kötü adam olarak ortaya çıktı ve “İtilafçı fatihlere karşı var olma mücadelesinde [Doğu] Rus Bolşevizmiyle birlik oldu.” Rusya’nın emperyalizme karşı bir müttefik olabileceği or­taya
Alman basını ve özellikle Kreuzzeitung, İtilaf devletle­rinin kendi kazançları için Anadolu’ya bulaştıklarını -tüm insani yardım sözlerinin ve Wilson ilkelerinin aksine- sü­rekli kanıtlamaya çalıştı. İş bir özgürlük ya da kendi kade­rini tayin sorunu değil, yalnızca bir yağma ve vurgunculuk sorunuydu
Reklam
Göreceğimiz gibi, birçok gazete Türkiye’yle ilgili olarak “rol model” terimini sıkça kullandı; bu terim, habercilikle­rine geriye dönük olarak dayatılmaz. Daha 1921’de Naziler Völkische Beobachter’de “Türkiye-Rol Model” (der Vorkamp- fer) başlıklı bir makale yayınladı. Sevr Antlaşmasının yeri­ni Lozan Antlaşması almadan çok önce, belli başlı milliyetçi gazetelerin çoğu Türkiye’nin iki şekilde “yol gösterdi”ğini öne sürdü: Türkiye örneği, Paris antlaşmalarının düzeltilebildigini ve bunun nasıl yapılabildiğini gösterdi. Sol-liberal Frankfurter Zeitung bile Ağustos 1920’de, Sevr Antlaşmasın­da defterin kapanmadığını, dolayısıyla Versailles Antlaşma­sında da kapanmadığını özellikle vurguladı. Diğer birçok gazete de Türk Bağımsızlık Savaşının başlangıcında benzer sonuçlara ulaştı: Türkiye, Versailles Antlaşmasının gerçek­ten düzeltilebileceğinin işaretini verdi. Deutsche Tageszeitung, Lozan’daki barış görüşmeleriyle ilgili ilk önemli yoru­munda bu görüşü özetledi: Bu 20 Kasımın, Lozan barış konferansının açılış gününün biz Almanlar için özel bir anlamı olma­lı; çünkü bu gün, zorla dayatılan Paris antlaşmala­rından [Gewaltfriedensvertrage] birinin, açıkça bu amaçla toplanan bir barış konferansıyla düzeltil­mesi amaçlanıyor. Bu durum, bu kölelik antlaşma­larının boyunduruğu altında inleyen bütün halklar için olduğu gibi, bizim için de, bir umut [ışığı] ve aynı zamanda ciddi bir uyandır.
Göreceğimiz gibi, birçok gazete Türkiye’yle ilgili olarak “rol model” terimini sıkça kullandı; bu terim, habercilikle­rine geriye dönük olarak dayatılmaz. Daha 1921’de Naziler Völkische Beobachter’de “Türkiye-Rol Model” (der Vorkamp- fer) başlıklı bir makale yayınladı. Sevr Antlaşmasının yeri­ni Lozan Antlaşması almadan çok önce, belli başlı
Nazilerin Türkiye’yi nasıl algıladığı ve Nazilerin bu ül­kedeki gelişmelerden nasıl etkilendiği konusunun, enine boyuna ele alınamayacak kadar geniş olduğu anlaşıldı. Bu yüzden esas olarak iki kilit döneme, 1919-1923 ve 1933- 1938 dönemlerine, matbu medyaya ve resmi açıklamalara, Üçüncü Reich’in önde gelen şahsiyetlerine odaklanır. Bir­çok kaynağı, örneğin Üçüncü Reich’ten Türkiye üzerine akademik literatürün çoğunu ve Alman askerlerin Osmanlı İmparatorluğundaki anılarım ihmal etmem gerekti.Benzer şekilde, Üçüncü Reich döneminde her yıl kabullerinde yan yana oturduğu Türk büyükelçiyle dayanışma ve birliktelik gösterisi yapmasına rağmen, görünüşe göre Türkiye ve Ata­türk konusunda sessizliğe zorlanan ve marjinalleştirilen Alf­red Rosenberg’i de büyük ölçüde ihmal etmem gerekiyordu. Olanaklı olduğu yerde, özellikle Bölüm 3'te, yalnızca anılar­la ve Hitler’in “Sofra Konuşmaları” ya da Joseph Geobbels’in günlükleri gibi önemli aktörlerin düşünceleriyle ilgili kay­naklarla değil, görsel kaynaklarla da desteklenen “Nazi pratiği’ni de tartıştım.
Hitler kendisini Bismarck Mussolini ve Atatürk ile karşılaştırdı
Reklam
...başında “Türk Zaferinin Anlamı” başlıklı ma­kalesinde Kont Vietinghoff-Scheel uygun açıklamayı sundu: “Türklerin direnme gücünün uzun savaş yıllarının bir sonu­cu olarak azaldığı varsayımı yanlıştı. Kemal’in zaferi, açıkça sayısal üstünlüğe sahip bir düşmana karşı kazanıldığı için daha fazla takdir edilmelidir.”
THULE ...
Kurucusu Rudolf Fretherr von Sabbottendorf yıllarca Osmanlı Imparatorluğunda yaşamış ..ve Balkan Savaşında Osmanlıların safında savaşmıştı .I.Dunya savaşından hemen önce Isatanbulda servet sahibi olduktan sonra bir Osmanlı vatandaşı olarak Münih e döndü. . Türkiye üzerine ama esas olarak mistisizim üzerine çok yayın yaptı ve 1920 lerde Türkiye ye geri döndü. . 1945 de Almanya teslim olunca Boğaziçi sularına atlayarak intihar etti ..
Sayfa 141Kitabı okudu
Üstelik, diyordu Heimatland, İtalyan hükümeti Roma Yürüyüşünden önce yalnızca faşiz­min ulusal sorunu çözebileceğini zaten kabul etmiş ve bu durum, yarı otomatik “Ulusal temelde birlik”e yol açmıştı. Almanya’da durum farklıydı, ulusal, völkisch ve siyasal iç­güdüden yoksunluk ulusun çürümesine yol açıyordu.
Yazar hatalı bilgi veriyor, Misak-ı Milli tam manasıyla gerçekleşemedi
Lozan Antlaşması Temmuz 1923’te imzalandığında, Anadolu’daki olayları 1919’da başladığından beri düzenli olarak izleyen -çoğu kez günlük olarak ve şaşırtıcı derinlik­te- merkez ve aşırı sağ gazetelerin okurları şaşırmadı. "Türk mucizesi,” Türkler ve İtilaf devletleri Mudanya Ateşkesini ya da Lozan Antlaşmasını görüşmeden çok önce bir muci­zeydi. Ama sonunda antlaşmanın imzalanmasıyla birlikte, bir Paris antlaşmasını düzeltmenin ve “ulusun” planlarına uygun yeni bir barış yapmanın fiilen mümkün olduğu anla­şıldı. Sevr Antlaşması Osmanlı İmparatorluğunu küçük bir Anadolu ülkesine indirgemeyi öngörmüştü; Batı Anadolu Yunan ve İtalyan denetiminde, Güneydoğu Anadolu Fransız denetiminde, doğuda büyük bir Ermenistan ve özerk bir Kürdistan olacaktı. İtilaf devletleri Türkiye’nin içiş­lerinde de söz sahibi olacaktı. Lozan Antlaşması bugünkü sınırlarıyla Türkiye’yi kurdu; Fransız Suriye’sinin yalnızca küçük bir parçasını (1930’larda Hatay adıyla sahip çıkacağı) sınırların dışında bıraktı ve Boğazlar’m askerileştirilmesine sınırlamalar getirdi. Bunun dışında, Türkiye iç işlerinde ve dış politikasında tamamen özgür olacaktı; yabancı ülkelerin daha önceki özel haklan (“kapitülasyonlar”) kaldırılmıştı ve Kemalistlerin misak-ı millisi tamamen gerçekleşmişti.
Reklam
“Mazlum” Türk konumu ile Türklerin nihai başarısı ara­sındaki asli karşıtlığın "mantıksal bir sonucu” olarak, bu tartışmalarda oldukça evrenselci bir mesaj çıktı. Bir yan­da, Türkler Bağımsızlık Savaşının başlangıcında son dere­ce perişan durumdaydı -başından beri yüzlerce makalede vurgulanan bir durum; diğer yanda, Almanya’da kurtuluş savaşını sürdürmek için daha iyi önkoşullar vardı -an azın­dan lojistik bakımdan ya da öyle hayal ediliyordu. Bu mesaj birçok çizgide yapılan yorumlardan biri üzerinden geliş­mişti. Daha Ekim 1919’da, mücadele başlayalı daha iki ay olmuşken, Berliner Lokal-Anzeiger dört sütunu kaplayan bir makalede Türk “başarı öyküsü”nü tarihleştirmeye başladı. Aynı şekilde birkaç gün sonra Reichsbote anlatısını “Türk başarısı”na -çok erken öyle diyerek- ve Almanya’yla doğru­dan bir karşılaştırmaya odakladı. Üç sütunu kaplayan bu makale şunu vurguladı: Almanya’dan farklı olarak “Türkiye bugün farklı bir durumdadır. Orada da hükümet İtilaf devlet­lerine karşı uysal ve gönüllüdür, kırbaçlarına ses çıkarmaz. Ama ulus farklı bir yol seçti ve yüce völkisch hedefler uğ­runa şahsiyetlerini coşkuyla ve neşeyle kullanan milliyetçi savaşçıların öncülüğünde işleri kendi eline aldı.”
Makale Anadolu’da planlanan seçimlerle, Kemalizmle ve azınlıkların imhası­nın Türklerin völkisch gücü bakımından "olumlu rolü”yle ilgili yorum yaparken, yakın zamandaki Türk olaylarında daha fazla rol model nitelikler bulmaya devam etti. Bütün bunlardan ötürü gazete, bunun kalıcı bir barış olacağından emindi (Sevr ve Versailles antlaşmalarının aksine]. Adı verilmeyen bir Kemalistin söyledikleri aktarıldı: “1918’in bütün devletleri arasında Türkiye biricik muzaffer devlet olarak tek başına duruyor.”
Okuyan Alman kamuoyu için şimdiki soru şuydu: Türkler askeri zaferlerini diplomatik masada adil bir barışa dönüştürebilecek miydi? Dahası, gazeteler Türklerin sonunda kazanacağı inancını savunsa bile, Türklerin fiilen kazanmasına biraz şaşırdılar. Daha önce böyle bir şey olmamıştı. Pek çok gazete bu görüşmelerin nasıl sonuçlanacağından emin olmamasına rağmen, Sevr Antlaş­masının gözden geçirilip düzeltileceğinden hepsi emindi. Kendi başına bu durum, oldukça görkemliydi. Görüşme­lere ilişkin deneme niteliğindeki özetlerinde gazetelerin var­dığı sonuç şuydu: Diğer antlaşmalar onların gözünde İtilaf devletlerince dikte ettirildiği için, “Büyük Savaştan sonra ilk gerçek barış görüşmesi” buydu.
8 Ekim 1921'de, Yunan ordusu aylarca durmadan ilerledikten sonra Türkler nihayet kazanacakmış gibi görününce, Kreuzzeitung için her şey açıktı: “Ne olursa olsun, Türkler elde silah, hiçbir utanç antlaşmasını (Schand- frieden) kabul etmeyeceklerini bir kez daha kanıtladı.” Bu kanı, anlaşılan savaş uzadıkça daha ampirik kanıtlar gördü -aksine haberler ve Yunan zaferleri gazeteler tarafından ya görmezden gelindi ya da küçümsendi. Ardından, 1922’de, Fransa Türk yanlısı bir tutuma doğru kaydıktan sonra, Fran­sız kaynakları bile aktarabildiler: “Türklere karşı silaha sarıl­mak, diyor Fransa, yararsız ve olanaksızdır.
Kreuzzeitung’a göre, Goltz Paşa’nın Sultan II. Abdülhamid’e tavsiyesi gerçekleşe­cekti: Anadolu’ya çekilmekle Türkler daha güçlü olacaktı. Bu Türk mucizesine anlam vermek için öne sürülen ilk açık­lamalardan biri buydu. Gazete iddiasını sürdürdü: “Türk devleti, ‘hasta adam’ öldü; ama Türk ulusu, yani sekiz yıl­dır yiğitçe savaşan ve her türlü fedakârlığı yapmaya istekli Anadolu köylüsü (anatolische Bauerntum) ne çürüktür ne de hastadır.”
285 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.