Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

1919-1927 - Bugünkü Dille

Nutuk

Mustafa Kemal Atatürk

Nutuk Gönderileri

Nutuk kitaplarını, Nutuk sözleri ve alıntılarını, Nutuk yazarlarını, Nutuk yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
YA İSTİKLÂL YA ÖLÜM!
O halde, ya İstiklal ya ölüm! İşte, gerçek kurtuluş isteyenlerin parolası bu olacaktır. Bir an İçin bu kararın uygulanmasında başarısızlığa uğranacağını farz edelim. Ne olacaktı? Esirlik. Peki efendim, öteki kararlara boyun eğme durumunda sonuç bunun aynı değil mi?
Cumhuriyetimiz 100 yaşında
"Ey Türk gençliği! Birinci vazifen; Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir."
Sayfa 635 - Atatürk Araştırma MerkeziKitabı okudu
Reklam
"Cahillik ve Gaflet Eseri"
Efendiler, açık ve kesin olarak söylemeliyim ki, Müslümanları hala bir halife korkuluğu ile uğraştırıp aldatmak gayretinde bulunanlar, yalnız ve ancak Müslümanların ve özellikle Türkiye'nin düşmanlarıdır. Böyle bir oyuna kapılıp hayal kurmak da ancak ve ancak cahillik ve gaflet eseri olabilir.
Canım Atam
Halife, görevinden uzaklaştırıldı ve hilafet makamı kaldırıldı. Uzaklaştırılan halife ve tarihten izi silinmiş Osmanlı hanedanının bütün mensuplarına Türkiye Cumhuriyeti ülkesinde oturma hakkı süresiz olarak yasaklandı. Efendiler, Hilafet makamının korunmasında, dini ve siyasi çıkar ve zorunluluk bulunduğu inancında olan bazı kimseler, arz ettiğim kararların alınmakta olduğu son dakikalarda, hilafet görevini kendi üzerime almam önerisinde bulundular. Bu gibilere, hemen red cevabı vermiştim.
Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir!
Hükümet şekillerinin teker teker sayılmasına gerek yoktur. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir, dedikten sonra kime sorarsanız sorunuz, bu Cumhuriyettir. Doğan çocuğun adıdır. Ama bu ad, bazılarına hoş gelmezmiş, varsın gelmesin."
"Türkiye Devleti'nin hükümet şekli Cumhuriyettir"
(...) Bir kanun tasarısı hazırladık. Bu tasarıda 20 Ocak 1921 tarihli Teşkilat-ı Esasiye Kanunu (Anayasa)' nün devlet şekline tespit eden maddelerini şu şekilde değiştirmiştim: Birinci maddenin sonuna "Türkiye Devleti'nin hükümet şekli Cumhuriyettir" cümlesini ekledim. Üçüncü maddeyi şu yolda değiştirdim: "Türkiye Devleti Büyük Millet Meclisi tarafından idare olunur. Meclis, hükümetin ayrıldığı idare kollarını Bakanlar aracılığıyla yönetir.
Reklam
"Yarın Cumhuriyet ilân edeceğiz "
Yemek sırasında "Yarın Cumhuriyet ilan edeceğiz " dedim. Orada bulunan arkadaşlar derhal düşünceme katıldılar. Yemeği bıraktık. O dakikadan itibaren nasıl hareket edileceği konusunda kısa bir program yaparak arkadaşları görevlendirdim. Yaptığım programın ve verdiğim talimatın uygulanışını göreceksiniz. Efendiler görüyorsunuz ki Cumhuriyet ilanına karar vermek için Ankara'da bulunan bütün arkadaşlarımı davet ederek onlarla görüşüp tartışmaya asla gerek duymadım. Çünkü onların da aslında ve doğal olarak benim gibi düşündüklerinden şüphe etmiyordum. Halbuki, o sıradan Ankara'da bulunmayan bazı kişiler, yetkileri olmadığı halde, kendilerine haber verilmeden düşünce ve rızaları alınmadan cumhuriyetin ilan edilmiş olmasını bize gücenme ve bizden ayrılma sebebi saydılar.
Suçsuz halka 5 vakit namazdan başka geceleri de çokça namaz kılmayı söyleyip öğütleyen adam belki de yaşamı boyunca hiç namaz kılmamış olan bir siyasacı olursa bu davranışı gereği anlaşılmaz olur mu?
Vatandaşlık hakkından mahrum etmek isteyen teklif üzerine meclis konuşması
Bu maddenin gerektirdiği şartlar bende yoksa, yani beş yıl sürekli olarak bir seçim bölgesinde oturmamış isem, o da vatana yaptığım hizmetler yüzündendir. Eğer bu maddenin istediği şartı yerine getirmeye çalıysaydım, İstanbul'u kazandırmaktan ibaret olan Arburnu ve Anafartalardaki savunmalarımı yapmamaklığım gerekirdi. Eğer ben bir yerde be yıl oturmaya mahkum olsaydım, Bitlis ve Muş'u aldıktan sonra, Diyar bakır'a doğru yayılan düşmanın karşısına çıkmamaklığım, Bitlis ve Muş'u kurtarmaktan ibaret olan vatan görevimi yapmamaklığım gerekirdi. Bu Efendiler'in istediği şartları taşımak isteseydim, Suriye'yi boşaltan orduların döküntülerinden Halep'te bir ordu kurarak, düşmana karşı savunmaya geçmemekliğim ve bugün milli sınırlar dediğimiz sınırları fiili olarak çizmemekliğim gerekirdi. Zannediyorum ki, ondan sonraki çalışmalarım herkesçe bilinmektedir. Hiçbir yerde beş yıl oturamayacak kadar çalışmış bulunuyorum.
Sayfa 489Kitabı okudu
Reklam
13 Eylül 1921 günü Sakarya ırmağının doğusunda düşman ordusundan eser kalmadı. Böylece 23 Ağustos gününden 13 Eylül gününe kadar, bu günler de dahil olmak üzere, yirmi iki gün yirmi iki gece aralıksız devam eden büyük ve kanlı Sakarya Meydan Muharebesi yeni Türk devletinin tarihine, dünya tarihinde pek az rastlanan büyük bir meydan muharebesi örneği kaydetti.
«Savunma hattı yoktur, savunma sathı vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz. Onun için küçük büyük her birlik bulunduğu mevziden atılabilir. Fakat küçük büyük her birlik, ilk durabildiği noktada yeniden düşmana cephe kurup savaşa devam eder. Yanındaki birliğin çekilmeye mecbur olduğunu gören birlikler ona tabi olamaz. Bulunduğu mevzide sonuna kadar dayanmaya ve karşı koymaya mecburdur.>>
Efendiler, zavallı milletimizi esir etmek isteyen düşmanları mutlaka yeneceğimize olan güven ve inancım bir dakika olsun sarsılmamıştır. Şu dakikada, bu kesin inancımı yüksek hey'etinize karşı, bütün millete karşı bütün dünyaya karşı ilan ederim.
30 Ağustos Zafer Bayramımız Kutlu Olsun
"Bu sırada, İstanbul'da Fransız Fevkalade Komiseri bulunan General Pellé benimle görüşmek üzere İzmir'e geldi. "Tarafsız bölge"diye adlandırdığı bir bölgeye, ordularımızın girmemesinin yerinde olacağını tavsiye etti. Milli hükûmetimizin böyle bir bölge tanımadığını, Trakya'yı da kurtarmadıkça ordularımızın durdurulmasına olanak bulunmadığını söyledim."
Efendiler, işte şimdi diplomasi alanına geçebiliriz. Gerçi, ordumuzun zafere ulaşacağından ümitsiz oldukları için, bu meseleyi daha önce diplomasi yoluyla çözüme bağlama görüş ve iddiasında olanları, dediklerini yapma hususunda biraz fazlaca bekletmiş oldum. Bununla birlikte, sonunda benim de diplomasi alanında ciddi olarak çaba harcadığımı görerek memnun olmaları gerekirdi. Böyle olup olmadığını göreceğiz. Ordularımız, İzmir ve Bursa'yı geri aldıktan sonra, trakya'yı da Yunan ordusundan kurtarmak için İstanbul ve Çanakkale doğrultusunda yürüyüşlerine devam ederken, İngilizlerin O zamanki başbakanı bulunan Lloyd George, fiilen harbe karar vermiş bir tavırla ve yardımcı birlikler göndermesi isteğiyle dominyonlara müracaat etmiş. Yalnız, ondan sonra olup bitenlere bakılırsa Lloyd George 'un isteğinin yerine getirilmediğini kabul etmek gerekir.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.