Kafka, karabasanlarında gördü belki seni, ama adlandıramadı (ya da girmedin onun düşlerine)
Bilseydi, senin gibi bir yer var yeryüzünde en korkunç kitabın konusu sen olurdun.
Tolstoy bilseydi seni soyluluğundan bin beter utanırdı. Ve kim bilir belki yazarlığında
– şimdi benim utandığım gibi–
Avvukum bilseydi yakınında senin gibi bir kent olduğunu,
Kafkasları aşıp çile çekmeye sana gelir,
Senin mağaralarında yaşardı.
Dostoyevski sürülseydi sana
Yer Üstünden Notlar’ı yazardı
ya da Suç ve Suç’u.
Bir kez daha batıyor gemim . Daha önceki batışı anımsıyorum . Kimin suçuydu? Kötü hava koşulları mıydı? Yolumuzu mu yitirmiştik? Pusulamız mı bozuktu? Dümenci mi uyumuştu dümenin başında? Yoksa rotayı mı iyi çizemedik? Ya da doğru çizilmiş rotayı yanlış mı izledik?
Burda kitap okuyan var mı? dedim.
Eskiden vardı, dedi. Şimdi pek kalmadı. Bedava versem bile okuyan yok.
Neden? dedim.
Okumasını bilenler gittiler, dedi ihtiyar. Geri kalanlarsa kitaptan başka şeyler okuyorlar.
Ey çaresiz
Neyin çaresini arıyorsun
Neyin çaresi var, neyin yok
Yaz bunları bir kenara
Bir gün belki bulursun çareyi
İnsanlar ölmesin demiyorum
İstediğim ölümsüzlük değil
Ne kendim, ne başkaları için
İstediğim, çocuklar ölmesin.