ah, düşünmeden atılan ilk adımlar. o yanlış adımları geri almak için insanoğlu nelerini vermezdi ki. bunun farkına vardığımız anda çoktan bir uzak adanın dönülmez kıyılarına çıkmışızdır bile. üstelik zamanı geriye işletmek gibi bir güce de sahip değilizdir. bu, biraz da zaman'ı geriye dönüşü olmayan bir kavram olarak kabul edişimizden geliyor. bu ilk yargımızdan sıyırabilirsek kendimizi, "zaman" kavramına daha gerçek yeni bir anlam yükleyebilirsek, belki bir şeyleri değiştirebilirdik.
"bir adım atsam, ırmağın bulanık sularına kapılıp gidecektim. anlık bir işti bu. bu kararla gitmiştim oraya. tepede ay vardı. akan karanlık suyun ağır sesi beni çağırıyordu. her şeye bir anda bir son verebilecektim. böylece bu beni boğan sıkıntılardan, içimde yeşerip büyüyen kin tohumlarından bir anda kurtulabilecektim. benim elimdeydi bu. kendimi öldürecek kadar da aklım başımdaydı. yapmadım. çok kolay bir çözüm gibi geldi bana. o anda, benim durumumda olan bir insanın yapabileceği en kolay şeydi kendini sulara bırakmak. ölüm, gerçekten, bütün çilelerin, bütün sıkıntıların, bütün kederlerin üstünden geçirilebilecek ıslak bir süngerdi, en kolay çözümdü, onunla her şeyi bir anda silip yok edebilirdim. her şeyi aydınlık bir yürekle düşünebilecek kadar da kendimdeydim. insan olarak, yaşama hakkını elinde tutan bir varlık olarak ölümü yakıştıramadım kendime orada. zor olanı seçtim: daha büyük sıkıntılara, acılara dayanabilecek bir yüreğim olduğunu fark ettim. işin kolayına kaçmadan, savaşa savaşa çözümü yaşayarak bulmalıyım diye düşündüm. ırmağın beni çağıran sesine karşı gülmeye çalıştım. geri çekildim. oracığa oturup nedense küçük bir çocuk gibi ağladım."
sanki herkese kırgınım, küskünüm. sanki bütün ordularım bozguna uğramış, bütün silahlarım elimden alınmış, bütün cephelerde yenilmişim, tek başıma kalmışım. kaçıp bir kovuğa gizlenmişim.
odamın ortasında, yerde, yaygının üstüne oturmuş düşünüyorum. sanki bir yerlerim delinmiş, bir yerlerimden kanım sürekli akıp gidiyor, altımdaki döşeme tahtalarının aralıklarından sızıyor. ölüyor gibiyim.
sanki herkese kırgınım, küskünüm. sanki bütün ordularım bozguna uğramış, bütün silahlarım elimden alınmış, bütün cephelerde yenilmişim, tek başıma kalmışım. kaçıp bir kovuğa gizlenmişim.
"İnsanın bir sıkıntısı olmalı dostum. Sıkıntısız insanları sevmem ben. Sıkıntı, tedirginlik, insanı sürüden ayırıyor. Rahat, düşünmeden, dört ayağını gerip oturan insanlar, sıkıntısız insanlar pek çok çevremizde. Otsu yaratıklardır onlar."
"Sanki herkese kırgınım, küskünüm. Sanki bütün ordularım bozguna uğramış, bütün silahlarım elimden alınmış, bütün cephelerde yenilmişim, tek başıma kalmışım, kaçıp kavuğa gizlenmişim."