Bir umutsuzluktur kaplıyor yeniden içinizi. Ve tam bir ne yapacağını bilmezlik içinde, olduğunuz yerde kalıyor, ağlıyor, geceyi bekliyorsunuz; size hiç göz kırptırmayacak geceyi ve bu geceden daha sıkıntılı sabahı.
Dolaşabilme yollarını düşünmekle geçiyor gecem gündüzüm. Tam bir işkence bu. Şunu şunu yapmak, şuraya şuraya gitmek, görmek. yaşamak. çıkıp dolaşmak istiyor canım; olmuyor. Ölünceye dek değilse bile, uzun bir süre için, hiç olmazsa olmayacak yine de. Şu lanetli koltuk değneklerinden başka bir şey gördüğüm yok yanımda yöremde. Onlarsız tek adım atamıyor, varolduğumu anlayamıyorum.
Gökyüzü! Aşk! Özgürlük! Bu ne düştür,
hey çılgın çocuk,
Kora düşürmüş kar gibi eritip bitirmiş seni!
Gördüğün büyük hayallerle dilin tutuk…
Ve korkunç sonsuzluk ürkütmüş mavi gözlerini!
Yeter, yeter ağladıklarım; artık doymuşum
Fecre, aya, güneşe; hepsi acı, boş, dipsiz,
Aşkın acılığı dolmuş içime, sarhoşum;
Yarılsın artık bu tekne, alsın beni deniz.
Azmettim, söndürdüm içerimde insan ümidi adına ne varsa. Bir yırtıcı hayvan amansızlığıyla atıldım üzerlerine boğayım diye cümle sevinci.
Cellatlara seslendim, ısırayım diye ölürken mavzerlerin kabzalarını. Seslendim salgınlara, boğsunlar istedim, kan içinde, kum içinde beni. Tanrı bildim musibet. Gırtlağıma kadar battım çamurlara. Cürmün ayazında kurundum. Hop oturup hop kaldırdım çılgınlığı.
Bana baharın getirdiği bir iğrenç budala kahkahasıydı.
Kalmadı bir şeyim bugün cehenneminden. Ama ne cehennemdi bu; insanoğlunun kapılarını açtığı o eski cehennem. İnsanoğlunun kapılarını açtığı o eski cehennem.