Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Sıradışı Bir Musevinin Portresi

Öldüren Sır; Garih

Abdullah Muradoğlu

En Eski Öldüren Sır; Garih Gönderileri

En Eski Öldüren Sır; Garih kitaplarını, en eski Öldüren Sır; Garih sözleri ve alıntılarını, en eski Öldüren Sır; Garih yazarlarını, en eski Öldüren Sır; Garih yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Musevi işadamı Üzeyir Garih'in 25 Ağustos günü Eyüp Sultan Mezarlığı 'nda bir Nakşibendi Şeyhi olan Küçük Hüseyin Efendi ile Kurtuluş Savaşı komutanlarından Mareşal Fevzi Çakmak'ın kabirlerinin yanı başında 11 yerinden bıçaklanarak öldürülmesiyle yakın tarihinin bilinmeyen gerçekleri de gün ışığına çıkmaya başladı.
Küçük Hüseyin Efendi, baba Garih'in yakın dostuydu. Garih'in öldürüldüğü mezarlık bölgesi Nakşi tarlası olarak biliniyordu. Bu bölgede İstanbul'un tanınmış Nakşi şeyhleri yatıyordu. Avusturalya'da trafik kazasında vefat eden İskenderpaşa Cemaati'nin şeyhi Prof. Esat Coşan'da aynı bölgede toprağa verildi. Coşan'ın kabri Garih'in yürüdüğü yolun kenarındaydı. Üzeyir Garih'in vahşice öldürülmesi, en yakınlarından bile sakladığı ilginç bir sırrı açığa çıkarıyordu.
Reklam
Garih, Cumali ustaya dönerek herkesten sakladığı sırrını açıklar: "Bak Cemal! Burada sana anlatacaklarım sadece ikimizin arasında kalacak.'Burada yatan zat benim için çok değerlidir. Onu babamın bana anlattığı şekliyle gıyaben tanıyorum. Babam bana doğumumdan itibaren Mevlana Küçük Hüseyin'in sık sık evimize geldiğini anlatırdı. Bu zat benim başımı okşar ve babama "Bu çocuk ülkesine büyük hizmetlerde bulunacak" dermiş. Onu dünya gözüyle hiç görmedim, en azından görecek yaşa eremedim. Ancak ben onu dün gece rüyamda gördüm. diyerek söze başlar. Küçük Hüseyin Efendi rüyasında Garih'ten mezarını yaptırmasını istiyor. Esrarengiz telefonun anlamı ortaya çıkıyor. Garih, Cumali Usta'dan Hüseyin Efendi'nin mezarıyla yakından ilgilenmesini istiyor. Bütün masrafları kendisi karşılayacaktır. Böylece Cumali Usta, patronu Garih'in sırrına ortak oluyor. Garih'in ölümüne kadar da bu olaydan kimselere söz etmiyor.
Varlık Vergisi Olayı 'nda mağdur olan Musevi bir ailenin çocuğu olan İshak Alaton, Türkiye' ye duyduğu kırgınlık nedeniyle bir süre İsveç' te ısıtma sistemleri üreten bir fabrikada çalıştıktan sonra babasını kıramayarak Türkiye'ye geri dönüyor. Baba Hayim Alaton 1943 yılında çıkarılan 80 bin liralık Varlık Vergisi'ni ödeyemediği için Aşkale'ye gönderilen sürgün-angarya kafilesindeki yerini alıyor. "Babamın bütün varlığı onbeş bin lira. Mağazası satılıyor, oradan da dört beş bin lira çıkıyor. Tam onaltı bin lirayı ödüyor. 64 bin lirayı ödemek mümkün değil. Çünkü yok. Eve geldiklerinde seni tevkif ediyoruz, Aşkale'ye gideceksin ama önce Sirkeci'ye görütürüyoruz demişlerdi. Her gün evde pişen yemekten sefertasıyla ben tramvayla, Sirkeci'nin yanında Demirkapı diye bir yere gelirdim. Demirkapı'dan geçerek bahçemsi ağaçlıklı bir yere girerdik. Ağaçların arasına çadırlar kurulmuştu. Babamlar polis değil asker nezaretindeydi. Çadırlarda bir kaç yüz kişi vardı
Yahudilikte ailede ne konuşuluyorsa o olur. Türkiye'deki Yahudi ailesi parayı konuşur; çocuğunda ticaret kromozomlarına kadar işler. Rusya'daki komünist sistemde Yahudi ailesi bilim konuşur; çocuk bilim-adamı olma hülyalarına dalmıştır bile.. Kısaca; güç ne ile elde ediliyorsa, -Museviler azınlık olmanın getirdiği içgüdüyle-o alanda çalışırlar."
1492 yılında İspanya'daki son müslüman devleti olan Granada Emirliği de düşüyor. İspanya'dan önce Müslümanlar, sonra da Museviler kıyıma uğratılarak tasfiye ediliyorlar. Granada Emirliği'nin düşmesi Museviler için de karanlık bir dönemin başlangıcı oluyor. Yahudilerin İspanya'dan çıkarılmalarına ilişkin ferman 31 Mart 1492'de Gırnata'da imzalanıp duyuruldu. Fermanda bütün Yahudilerin 31 Temmuz'a değin ya vaftiz olmayı kabul etmeleri ya da krallıktan ayrılmaları emrediliyordu. Fermanı imzalayan İspanya Kralı Fernando ve Kraliçe Isabel'di. İspanyol zulmünden canlarını kurtarmak isteyen yüz bin kadar Sefarat Musevisi, Osmanlı Sultanı II. Beyazıt'ın gönderdiği Kemal Reis'in kalyonlarıyla Osmanlı devletine sığındılar.
Reklam
Dul kadının oğluna yardım yok mu?
Usta ya da üstad mason bir kalabalıkta zor durumda kalmışsa, yardıma gereksinimi varsa ve orada başka bir mason bir birader olduğunu umuyorsa, iki elini avuç içleri karşı karşıya gelecek biçimde havaya doğru kaldırır ki, bu bir imdat çağrısıdır. Bunu gören bir başka mason birader, iki eli kanda da olsa ne yapar eder, ustanın yardımına koşar ya da koşmaya çalışır. Ortalık karanlık da bu yardım çağrısı görülemiyorsa o zaman işin içine ses ve göz girer. Üstad toplulukta var olduklarını saydığı öteki biraderlere seslenir: 'Dul kadının oğluna yardım yok mu?' Bir ustanın bu çağrıyı yaptığı yerde başka biraderler varsa ustanın zorluğu ne olursa olsun giderler. Kural budur, böyle bir çağ­rıya aldırmamazlık edilmez
Fevzi Çakmak, Rauf Orbay, Küçük Hüseyin Efendi, Ömer Fevzi Mardin, Azra-Üzeyir Garih ile Alpaslan Türkeş'i bir noktada çakıştırdığı iddia edilen Arusilik nasıl bir tarikattı?
Türkiye'de Arusiliğin asıl olarak Ömer Fevzi Mardin ile kurulduğunu belirtimiştik.Hatta tarikatın, kaynaklarda Ömer Fevzi'ye nispetle Arusi-Selamiye-Ömeriye olarak nitelendirildiğine de de­ğinmiştik. Ömer Fevzi Mardin, Mardin'de yerleşik, Peygamber soyundan gelen ve bu yüzden Seyyid diye anılan Şirin Dede adıyla maruf zatın ailesindendir. Mardinizadeler olarak bilinen ailenin ünlü isimleri arasında diplomatlar, sanayiciler, edebiyatçılar, bilimadamları ve hukukçular da yer alıyor. Ord. Prof. Ebul'ula Mardin, Prof. Şerif Mardin, Betül Mardin ve Arif Mardin ailenin bugün bilinen ünlü isimleri arasında yer alıyorlar. Avni Özgürel, Türkiye' nin ilk ABD büyükelçisi Münir Ertegün'ün de aynı aileden olduğunu iddia ediyor. Buna göre Amerika'nın ünlü müzik sanayicilerinden Ahmet Ertegün de Ömer Fevzi Mardin'in akrabaları arasında yer alıyor. Öte yandan Ertegün ailesi Özbekler Tekkesi şeyhleriyle de akraba oluyorlar.
88 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.