Tek bir gerçekliğin karşısında hepimiz sıkışmıştık ve gülümsemeyen suratlarla bir fotoğraf karesinin içine girdiğimiz, insanların her şeyini kaybettiği, hastalandığı ya da öldürüldüğü bir tarihti.
Merhaba kitap sever dostlar. Bugün sizlere @kafkayayinevi den çıkan #ölüleridefnetmek kitabı ile geldim. Latin Amerika'nın cesur sesi Karina Sainz Borgo'nun dokunaklı, heyecan verici ilk romanı, bildiğimiz dünyanın ne kadar çabuk parçalanabileceğinin tüyler ürpertici bir hatırlatıcısı.
Adelaida'nın annesinin cenazesi karşılıyor bizi ilk sayfalarda. Cenazeden sonra yaşarken ölmüş bir vaziyette araca binmek için giderken birinin ona mezarlıklarda ki soygundan bahsetmesi ile ürperdi ve korkuyla annesinin mezarına baktı. Ve ağlamaya başladı. Annesi ve kendisi için. Artık tek kişilik bir aileydi.
Parçalanmış hayatını parçalanmış bir dünya da tek başına yaşamak zorundaydı. Her sokakta, her evde ölüm vardı.
Şehre ölü yağıyordu. Aynen öyle, metafor olmaksızın, her yere ölü yağıyordu. Peki Adelaida içinde bulunduğu şartlarda ne kadar ileri gidebilecekti?
Kitap Venezüela'nın devrim ve darbe döneminde halkın yaşamış olduğu ağır şartları anlatıyor. Dünyanın ne kadar çabuk parçalanabileceğini, insanların acımasızlığını okurken ruh haliniz de büyük dalgalanmalar yaşatıyor. Kime yerde nefes almakta zorlanırken kini yerde kalbinizin ağrıdığını hissediyorsunuz.
Dili biraz ağır olsa da içinde azıcık kasvetli bir hava olsa da vazgeçmeden devam edin derim. Son zamanların en iyi kitabını kesinlikle okumalısınız.
Kitapla ve sevgiyle kalın.
Hayat, bütün bu yaşantılardan ibaretti. Yaptıklarımız ve bize yapılan şeylerdi hayat. İkiye bölüp önümüze koydukları bir dilim ekmekti hayat.
Sev beni ülkem. Sev beni anne,
Sev beni.