On Dakika Otuz Sekiz Saniye kitaplarını, On Dakika Otuz Sekiz Saniye sözleri ve alıntılarını, On Dakika Otuz Sekiz Saniye yazarlarını, On Dakika Otuz Sekiz Saniye yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"Ne büyük bir hafiflikti insanın geçmişini anlayabilmesi olduğu gibi kucaklayabilmesi; o eski ve ham hallerini anlayabilmesi, affedebilmesi, sevebilmesi."
Kitaptan spoiler vermeden düşüncelerimi aktarmaya çalışacağım ama kesin vermen diyemem bilginize
Öncelikle konu bakımından ve anlatımı bakımından çok hoşuma giden kitap bir hayat kadınının doğumundan ölümüne (hatta olumunden 10 dakika 38saniye sonrasina) kadar ki yaşamını anlatan o yaşamın içinde kimi zaman tarihten anektotlar kimi zaman gönderme kimi zaman da eleştiri kimi zamanda hayatın iğrençlikleri hakkında çok güzel bilgilendirmelerle sürüyor anlatımı.. bir insanın beden ölümünden 10.38 dakika daha ruhla bağlantısı kesilmediğini ve de hayat fonksiyonlarının hâlâ sürdüğünü öğrendim.. ama bunu o kadar güzel bir anlatımla sunmuş ki yazar ona ayrıca teşekkür ediyorum.. şu kitaptan çıkarmamız gereken en önemli yetinin hayat kadınlarına, lgbt topluluğuna yapılan yanlış bakış açısıdır.. kimsenin hayatı kolay değil herkesin bu hayatta bir sınavı var ve inanin bu kitap çok güzel anlatıyor bu durumu.. son olarak üç beş kendimce hoşuma gitmeyen elestirilerim olacak.. öncelikle dine ve dinlere bakış açısı yazarın çok agresifce olduğunu dusunuyorm.. bnce bu yanlış bir düşünce.. onunla beraber resmen ulkemden istanbuldan midem bulandi anlatimda.. ama inanın yazar abartmis olup çok güzel bir ülkeye sahip olduğumuzu düşünüyorum.. teşekkürler
Velev ki alıştın… neye yarar? Güvenli de olsa, insan bir yere ait değilse eninde sonunda terk etmeli orayı. Bazen en alışkın hissettiğin yer aslında en az ait olduğun yerdir.
Tekinsizler. Hani şu havaya atılan madeni para misali, kişiliklerinin iki yanı, iki apayrı yüzü olan insanlar: biri dünyevi, biri uhrevi. Ne zaman hangi yanlarını göstereceklerini kestirmek mümkün değildi.
Leyla’ya kalsa, insanlığın başına gelebilecek en kötü şey kıyamet değildi. Medeniyetin bir anda toptan silinip gitmesi ihtimali ürkütücüydü, doğru. Ama çok daha ürkütücü olan bir şey vardı: tek tek bizim kendi bireysel ölümlerimizin dünyanın düzenine zerre kadar etkisi olmadığını ve hayatın bizle ya da bizsiz ertesi sabah aynı şekilde devam edeceğini kavramak. En korkutucu olan bu değil miydi?