Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Öncelikler Fıkhı

Yusuf el-Karadavi

En Eski Öncelikler Fıkhı Sözleri ve Alıntıları

En Eski Öncelikler Fıkhı sözleri ve alıntılarını, en eski Öncelikler Fıkhı kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Karadavi
Şüphesiz hayat dakikalar ve saniyelerden ibarettir. Kendin için ölümden sonra seni hatırlatacak bir şey yükselt. Zira insan için hatırlanmak ikinci bir ömürdür .
Sayfa 123
Ümmetin Öncelikler Fıkhına İhtiyacı
İbadetlerine sıkıca bağlı ve devamlı gençler gördüm. Bunlar da, âsi ve dinden sapmış olmalarını gerekçe göstererek, babalarına katı, analarına kaba, kız ve erkek kardeşlerine de merhametsiz davranıyorlardı. Bunlar söz konusu davranışları gösterirken, Yüce Allah’ın, müşrik, olup çocuklarıyla şirk konusunda mücadele ediyor bütün güçleriyle onları İslam'dan saptırmaya çalışıyor olsalar bile, ana-babaya iyilikte bulunmayı tavsiye ettiğini unutuyorlardı. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “(Anne-babana saygılı ol;) ama eğer senin şirk koşman (aklının ilahlık yakıştıramayacağı bir şeye benimle birlikte ilahlık yakıştırman) için zorlarlarsa onlara uyma; (0 durumda bile) onlara bu dünyada iyilikle davran... ” (Lokman 31/15)
Sayfa 31 - NidaKitabı okudu
Reklam
Müslümanların, ümmetin tamamını ilgilendiren ve farzı kifaye kabilinden olan hususları -büyük ölçüde- ihmal ettiler. Mesela, ilim, savaş ve sanayi alanlarında üstün başarı göstermek gibi, ümmeti, sadece iddia ve laf düzeyinde değil gerçekten ve fiilen kendi işine sahip kılacak ve hâkimiyetini sağlayacak hususları ihmal etmişlerdir. Aynı şekilde, fıkıhta ve hüküm çıkarmada içtihad, İslam davetini yayma, özgür seçime ve beyata bağlı olan şura hükmünü yerine getirme, zâlim ve -dine düşman olması bir tarafa dursun!- İslam’dan sapan sultana karşı durma da ihmal edilmiştir.
İslam Devleti, fakirlerin hakkı için savaşan ilk devlettir!
İnsanların çoğu, usul (ilke/esas) ile ilgili meseleleri ihmal edip furû (ayrıntı) ile ilgili amellere önem verdiler. Halbuki önceki âlimler şöyle demiştir: “Usulden mahrum olan maksada ulaşamaz”. Bu gibi kimseler binanın esası durumunda olan akîde, iman, tevhit ve dini sadece Allah’a mahsus kılma gibi hususlardan habersiz oldular.
Konuyla ilgili hususlardan biri de şudur: İnsanların çoğu helak edici büyük günahlardan haberdar olmadıkları halde küçük günahlara tepki göstermeye yönelmişlerdir. Bu helak edici büyük günahlar dinle ilgili olduğu gibi, sosyal konularla ilgili de bulunabilir. Dînî olanların bazı örnekleri şunlardır: Büyücülük, büyü, kehânet, kabirleri mescit ve adak haline getirme, ölülere kurban kesme, ölülerden medet umma, onlardan ihtiyaçlarını yerine getirmelerini ve sıkıntıları defetmelerini isteme ve tevhit inancının  bozan diğer meseleler. Helak edici büyük günahların sosyal alanla ilgili bazı örnekleri ise şunlardır: Şürâ ve sosyal adaleti zâyi etmek, hürriyeti, insan haklarını ve insan saygınlığını yok etmek, işi ehlinden başkasına teslim etmek, seçimlere şâibe karıştırmak, ümmetin servetini yağmalamak, soy-sop ve tabaka imtiyazını kabul etmek ve helak edici israf ve lüksün yaygınlaşması.
Reklam
Allah’ın “Ey İman edenler!” dediğini duyduğun zaman bu çağrıdan sonra yapılan tavsiyeyi düşünürsün bakarsın ki, ya seni bir hayra teşvik ediyor veya seni bir şerden caydıyor ya da aynı anda hem hayra teşvik ediyor hem de şerden sakındırıyor.
Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “İnsanlar, yüz tanesinin içinde işe yarar bir tane bulamayacağın develer gibidir’“. Bu hadis, insanlar arasında iyi olanların az olduğuna işaret etmektedir. Tıpkı develerde binmeye, yolculuğa ve yük taşımaya elverişli olanların az olduğu gibi. Hatta yüz tane içerisinde neredeyse bu türden birisi bulunmaz.
Kur'an-ı Kerim, sayıca az olan Talut ordusunun, çok olan Calut ordusuna nasıl gâlip geldiğini şu ifadelerle bize anlatmaktadır: “Ve Talut, kuvvetleriyle yola koyulduğunda “Bakın”, dedi, “Allah sizi şimdi bir nehirle imtihan edecek: ondan içen benden olmayacak, onu tatmaktan sakınan ise benden olacaktır; ondan sadece bir avuç dolusu içen ise affa mahzar olacaktır”. Ancak birkaçı dışında hepsi ondan (dolu dolu) içtiler. O ve ona inananlar nehri geçer geçmez ötekiler: “Calut ve kuvvetlerine karşı (koymak için) bu gün hiç gücümüz yok.'” dediler. (Ama) kesin olarak Allah’a kavuşacağını bilenler: "Nice küçük topluluklar, Allah’ın izniyle büyük kalabalıklara üstün gelmiştir! Zira Allah, güçlüklere karşı sabırlı olanlarla beraberdir” diye cevap verdiler. Onlar Calut ve kuvvetleriyle karşı karşıya geldiklerinde, “Ey Rabbimiz bize zorluklara karşı tahammül gücü bağışla, adımlarımızı sağlam kıl ve hakikati inkâr eden bu topluma karşı bize yardım et!” diye dua ettiler. Bunun üzerine, onları Allah’ın izniyle bozguna uğrattılar..."
Hz. Peygamber’in hayatını okuyan onun sayıya değil niteliğe önem verdiğini bilir. Sahabe ve halifelerinin hayatını okuyan da bu durumu açıkça görür. Nitekim Hz. Ömer, Amr b. el-As’ı sadece dörtbin askerle Mısır’ı fethetmesi için göndermişti. Daha sonra Amr yardım isteyince dörtbin asker daha gönderdi. Bunlar içerisinde dört kişi vardı ki onlar hakkında Ömer şöyle demişti: Bunların her biri dörtbine bedeldir. Böylece toplam asker sayısını onikibin olarak saymıştı! Elbetteki onikibin kişiye az bir sayı galip gelemeyecektir. Bu davranışıyla Ömer, kişilerin sayı ve hacimlerine değil, nitelik, güç ve kabiliyetlerine itibar edilmesi gerektiğine inanmaktaydı.
Reklam
Rivayet edildiğine göre Hz. Ömer bazı arkadaşlarıyla bir gün geniş bir evde oturmuş ve onlara: “Temennide bulunun demişti.” Onlardan biri: İsterdim ki, bu ev dolusu gümüşüm olsa da Allah yolunda onları harcasam, demişti. Diğeri de: Bu ev dolusu altının olmasını ve Allah yolunda onları harcamasını temenni etmişti. Hz. Ömer ise şöyle demişti: Ben isterim ki, bu ev Ebü Ubeyde b. Cerrah, Muaz b. Cebel ve Huzeyfe’nin azatlısı Sâlim gibi adamlarla dolu olsaydı ve onları Allah yolunda istihdam etseydim.
Çağımızda dünya üzerindeki müslümanların sayısı birbuçuk milyara ulaşmıştır. Fakat ne yazık ki, durum Ahmed bin Hanbel ve Ebu Davud'un Sevban'dan naklettiği şu hadisteki gibidir: “Yakında, aç kurtların sofralarına saldırdığı gibi, her tarafta, bir takım ümmetler üzerinize üşüşecektir”. Sahabe: “Ya Resulullah, o gün biz azınlık mı olacağız ki, üzerimize üşüşecekler”, diye sorunca Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “Aksine siz (sayıca) çok olacaksınız, fakat selin üzerindeki köpük gibi olacaksınız, Allah düşmanlarınızın kalbinden sizin korkunuzu (mehabetinizi) çekip alacak ve kalplerinize vehen yerleştirecek”. Sahabe dedi ki: “'Vehen” nedir, ya Rasulallah? Hz. Peygamber de: “Dünyayı sevmek ve ölümden hoşlanmamaktır” buyurdu“. Bu hadis ortaya koymaktadır ki, dışarıdan şişirilmiş ve içeriden zayıf olduğu sürece, çokluk tek başına bir fayda vermeyecektir. Hadiste ümmetin hayatının merhaleleri köpüğe benzetilmektedir. Zira sel köpüğünde olduğu gibi, köpük hafiftir, parçaları arasında birlik yoktur, yolunu ve hedefini şaşırmıştır. Ümmet de bu gibi özellikler arzettiği için köpüğe benzetilmiştir. O zaman sadece niceliğe (sayıya) değil, nitelik ve kaliteye önem vermek gerekecektir. Burada “nicelik”ten kastımız, sadece maddî yönü ifade eden sayı çokluğu, alan genişliği, hacim büyüklüğü, tartı ağırlığı, süre uzunluğu ve bu sahaya giren diğer hususlardır. Dolayısıyla sayı çokluğu konusunda söylediklerimiz diğer hususlar için de geçerlidir.
Ameller/davranışlar sayı ve hacmine göre ölçülmediği gibi, insanların ömrü de uzunluğuna göre değerlendirilmez. Bazen bir insan uzun ömür sürer, fakat bereketi olmaz, kimi zaman ise uzun yaşamamakla birlikte kısa ömrünü hayır işleriyle ve en iyi amellerle donatır. Bu konuda İbn Ataullah  Hikem adlı eserinde şöyle demektedir: “Nice ömürler vardır ' ki, periyodu geniştir, ama imkânları azdır. Nice ömürler de vardır ki, periyodu kısa, fakat imkânları çoktur!... Kimin ömrü bereketli kılınmışsa kısa bir zamanda Allah’ın, sözlü ifadelere sığmayan ve işaret edilemeyen nimetlerinin farkına varır”
Hz. Ömer on sene zarfında dışarıda fetihler yaptı, içeride adâlet ve şurâya dayalı devletin temellerini sağlamlaştırdı, kendisinden sonrakilere “Ömer’in ilkleri/yenilikleri” diye anılan güzel çığırlar açtı. Kurul halinde yapılan ictihadın, özellikle de maksatları dikkate alma, maslahatlar arasında denge kurma ve kuşaklar arasında dayanışma esasına dayalı olan devletler hukukunun temellerini attı, “Hakkı söylemediğiniz zaman sizde hayır yoktur, söylediğinizi dinlemediğimiz zaman da bizde hayır yoktur” diyerek insanları hâkime nasihat etme ve onu eleştirme konusunda cesaretlendirdi. Dünyaya aşırı bağlanmamayı ve haklının güçlü olduğunu öğretti. Bölge vâlilerine ve onların çocuklarına kısas uygulayacak kadar, adâleti ve tüm insanlar arasında eşitliği gerçekleştirdi.
İnsanlardan kimi ölmeden önce ölür ve diriler arasında sayıldığı halde ömrü biter. Bazıları da, ömrüne uzun ömürler katan sâlih ameller, faydalı ilim ya da zürriyet ve öğrenciler bıraktıkları için, öldükten sonra da yaşar.
861 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.