Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Öncelikler Fıkhı

Yusuf el-Karadavi

En Eski Öncelikler Fıkhı Sözleri ve Alıntıları

En Eski Öncelikler Fıkhı sözleri ve alıntılarını, en eski Öncelikler Fıkhı kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Rivayet edildiğine göre Hz. Ömer bazı arkadaşlarıyla bir gün geniş bir evde oturmuş ve onlara: “Temennide bulunun demişti.” Onlardan biri: İsterdim ki, bu ev dolusu gümüşüm olsa da Allah yolunda onları harcasam, demişti. Diğeri de: Bu ev dolusu altının olmasını ve Allah yolunda onları harcamasını temenni etmişti. Hz. Ömer ise şöyle demişti: Ben isterim ki, bu ev Ebü Ubeyde b. Cerrah, Muaz b. Cebel ve Huzeyfe’nin azatlısı Sâlim gibi adamlarla dolu olsaydı ve onları Allah yolunda istihdam etseydim.
Çağımızda dünya üzerindeki müslümanların sayısı birbuçuk milyara ulaşmıştır. Fakat ne yazık ki, durum Ahmed bin Hanbel ve Ebu Davud'un Sevban'dan naklettiği şu hadisteki gibidir: “Yakında, aç kurtların sofralarına saldırdığı gibi, her tarafta, bir takım ümmetler üzerinize üşüşecektir”. Sahabe: “Ya Resulullah, o gün biz azınlık mı olacağız ki, üzerimize üşüşecekler”, diye sorunca Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “Aksine siz (sayıca) çok olacaksınız, fakat selin üzerindeki köpük gibi olacaksınız, Allah düşmanlarınızın kalbinden sizin korkunuzu (mehabetinizi) çekip alacak ve kalplerinize vehen yerleştirecek”. Sahabe dedi ki: “'Vehen” nedir, ya Rasulallah? Hz. Peygamber de: “Dünyayı sevmek ve ölümden hoşlanmamaktır” buyurdu“. Bu hadis ortaya koymaktadır ki, dışarıdan şişirilmiş ve içeriden zayıf olduğu sürece, çokluk tek başına bir fayda vermeyecektir. Hadiste ümmetin hayatının merhaleleri köpüğe benzetilmektedir. Zira sel köpüğünde olduğu gibi, köpük hafiftir, parçaları arasında birlik yoktur, yolunu ve hedefini şaşırmıştır. Ümmet de bu gibi özellikler arzettiği için köpüğe benzetilmiştir. O zaman sadece niceliğe (sayıya) değil, nitelik ve kaliteye önem vermek gerekecektir. Burada “nicelik”ten kastımız, sadece maddî yönü ifade eden sayı çokluğu, alan genişliği, hacim büyüklüğü, tartı ağırlığı, süre uzunluğu ve bu sahaya giren diğer hususlardır. Dolayısıyla sayı çokluğu konusunda söylediklerimiz diğer hususlar için de geçerlidir.
Reklam
Ameller/davranışlar sayı ve hacmine göre ölçülmediği gibi, insanların ömrü de uzunluğuna göre değerlendirilmez. Bazen bir insan uzun ömür sürer, fakat bereketi olmaz, kimi zaman ise uzun yaşamamakla birlikte kısa ömrünü hayır işleriyle ve en iyi amellerle donatır. Bu konuda İbn Ataullah  Hikem adlı eserinde şöyle demektedir: “Nice ömürler vardır ' ki, periyodu geniştir, ama imkânları azdır. Nice ömürler de vardır ki, periyodu kısa, fakat imkânları çoktur!... Kimin ömrü bereketli kılınmışsa kısa bir zamanda Allah’ın, sözlü ifadelere sığmayan ve işaret edilemeyen nimetlerinin farkına varır”
Hz. Ömer on sene zarfında dışarıda fetihler yaptı, içeride adâlet ve şurâya dayalı devletin temellerini sağlamlaştırdı, kendisinden sonrakilere “Ömer’in ilkleri/yenilikleri” diye anılan güzel çığırlar açtı. Kurul halinde yapılan ictihadın, özellikle de maksatları dikkate alma, maslahatlar arasında denge kurma ve kuşaklar arasında dayanışma esasına dayalı olan devletler hukukunun temellerini attı, “Hakkı söylemediğiniz zaman sizde hayır yoktur, söylediğinizi dinlemediğimiz zaman da bizde hayır yoktur” diyerek insanları hâkime nasihat etme ve onu eleştirme konusunda cesaretlendirdi. Dünyaya aşırı bağlanmamayı ve haklının güçlü olduğunu öğretti. Bölge vâlilerine ve onların çocuklarına kısas uygulayacak kadar, adâleti ve tüm insanlar arasında eşitliği gerçekleştirdi.
İnsanlardan kimi ölmeden önce ölür ve diriler arasında sayıldığı halde ömrü biter. Bazıları da, ömrüne uzun ömürler katan sâlih ameller, faydalı ilim ya da zürriyet ve öğrenciler bıraktıkları için, öldükten sonra da yaşar.
Büreyde’nin naklettiği bir hadiste Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Hâkimler üç gruptur; ikisi cehennemde birisi ise cennettedir. Doğruyu bilen ve ona göre de hüküm veren kişi cennette, bilgisizce insanlar hakkında hüküm veren ile doğruyu bildiği halde haksız hüküm veren kişi de cehennemdedir”
Reklam
İlim amelden Önce gelir. Çünkü ilim, inanç konularında hakkı batıldan, sözlü ifadelerde doğruyu yanlıştan, ibâdetlerde sünnet olanı bidatten, muâmelât konularında geçerli (sahîh) olanı geçersiz (fâsit) olandan, tasarruflarda helali haramdan, ahlak alanında faziletli olanı rezil olandan, ölçülerde makbul olanı makbul olmayandan, söz ve amellerde tercih edilecek olanı tercih edilmeyecek olandan ayırır. Bu sebeple önceki âlimlerden pek çoğunun kitaplarına “İlim Bölümü” ile başladıklarını görmekteyiz. Mesela İmam Gazâlî İhyâu UIumiddin ve Minhâcu’l-âbidîn adlı kitaplarında ve İmam Münzirî et-Terğîb ve’t-terhîb adlı kitabında böyle yapmıştır. Bu müellifler niyet, ihlas, kitap-sünnete tabi olma ile ilgili hadisleri zikrettikten sonra “ilim bölümü”ne başlamışlardır.
Râşit halife. Ömer b. Abdulaziz’in şu sözü ne kadar da doğrudur: “İlimsiz amel edenin bozdukları düzelttiklerinden daha çoktur” Bazı Müslüman gruplar arasında bu durum açıkça görülmektedir. Bunların takva, samimiyet, duygusallık ve gayretlerinde herhangi bir eksiklik bulunmazken, dinin maksatları ve hakikatleri konusunda bilgi ve kavrama eksiklikleri vardır. Haricîlerin ortaya koyduğu davranış da böyle idi. Onlar, fazileti, İslam’a olan yardımı ve Hz. Peygamber’e nesep, hısımlık ve sevgi bakımlarından çok yakın olmasına rağmen, Allah’a yaklaşmak gayesiyle (!) Hz. Ali ile savaşmışlar, onun ve diğer müslümanların kanlarını helal saymışlardı. Bu Haricîler, bazı malların taksimi esnasında Hz. Peygamber’e itiraz eden kimsenin uzantıları idiler. Bilindiği üzere söz konusu kişi bütün kabalığı ve cehâletiyle Hz. Peygamber’e: “âdil ol” demişti. Hz. Peygamber de ona cevaben: “Yazıklar olsun sana! Ben âdil olmazsam kim âdil olacak? Eğer ben adâletli davranmıyorsam o zaman sen başarısızlığa ve ziyana uğradın”. Bir başka rivayete göre de bu kaba ve kof adam Hz. Peygamber’e: “Allah’tan kork!” demiş, Peygamber de: “Ben yeryüzünün Allah’tan korkmaya en layık kişisi değil miyim?!”, demiştir. Bu ve benzeri kişiler kalpleri bir araya getirme siyasetini ve bunun ümmete getireceği büyük maslahatı anlamadı. Halbuki Allah Kur’ân’da kalpleri bir araya getirmeyi (müellefe-i kulup uygulamasını) meşru kıldı ve bu hususta zekat gelirlerinden harcama yapmaya izin verdi. Zekat gelirinden bu hususta harcama yapılırken fey ve ganimet gelirinden nasıl yapılamaz?
Sahabeden bazıları, haddini bilmez bu kişinin öldürülmesini isteyince Hz. Peygamber buna engel oldu. Ayrıca Hz. Peygamber bu gibi bir topluluğun ortaya çıkmasına karşı tüm ümmetini uyardı ve çıkacak olan bu topluluğu şöyle nitelendirdi: “Kendi namazları, oruçları ve amelleri karşısında sizinkileri küçük görürler, Kur’ân okurlar ama Kur’ân onların
Müftü İçin Bilginin Zorunlu Oluşu
Yargı gibi, fetvayı da insanlara, ancak bilgili ve bilgisi yeterli olanın vermesi câizdir. Aksi halde bilgisiz kişiler fetva verirken haramı helal, helalı haram yapar, farz olan yükümlülükleri insanlardan düşürür, Allah’ın zorunlu kılmadıklarını onlara yükler, bidatleri yerleştirir, meşru hükümlere aykırı davranır, iman ehlini tekfir eder veya küfür ehlinin küfrünü haklı gösterir. Bunların tamamı veya bir kısmı ilim ve fıkıh bilgisinin olmayışının bir sonucudur. Özellikle de herkesin fetva vermeye cüret etmesi ve onun dokunulmazlığını ihlal etmesi sonucunda böyle olumsuzluklar meydana gelir.
868 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.