Gönderi

Râşit halife. Ömer b. Abdulaziz’in şu sözü ne kadar da doğrudur: “İlimsiz amel edenin bozdukları düzelttiklerinden daha çoktur” Bazı Müslüman gruplar arasında bu durum açıkça görülmektedir. Bunların takva, samimiyet, duygusallık ve gayretlerinde herhangi bir eksiklik bulunmazken, dinin maksatları ve hakikatleri konusunda bilgi ve kavrama eksiklikleri vardır. Haricîlerin ortaya koyduğu davranış da böyle idi. Onlar, fazileti, İslam’a olan yardımı ve Hz. Peygamber’e nesep, hısımlık ve sevgi bakımlarından çok yakın olmasına rağmen, Allah’a yaklaşmak gayesiyle (!) Hz. Ali ile savaşmışlar, onun ve diğer müslümanların kanlarını helal saymışlardı. Bu Haricîler, bazı malların taksimi esnasında Hz. Peygamber’e itiraz eden kimsenin uzantıları idiler. Bilindiği üzere söz konusu kişi bütün kabalığı ve cehâletiyle Hz. Peygamber’e: “âdil ol” demişti. Hz. Peygamber de ona cevaben: “Yazıklar olsun sana! Ben âdil olmazsam kim âdil olacak? Eğer ben adâletli davranmıyorsam o zaman sen başarısızlığa ve ziyana uğradın”. Bir başka rivayete göre de bu kaba ve kof adam Hz. Peygamber’e: “Allah’tan kork!” demiş, Peygamber de: “Ben yeryüzünün Allah’tan korkmaya en layık kişisi değil miyim?!”, demiştir. Bu ve benzeri kişiler kalpleri bir araya getirme siyasetini ve bunun ümmete getireceği büyük maslahatı anlamadı. Halbuki Allah Kur’ân’da kalpleri bir araya getirmeyi (müellefe-i kulup uygulamasını) meşru kıldı ve bu hususta zekat gelirlerinden harcama yapmaya izin verdi. Zekat gelirinden bu hususta harcama yapılırken fey ve ganimet gelirinden nasıl yapılamaz?
·
2 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.