Ortadoğu'nun Çoklu Kimliği

Bernard Lewis

Ortadoğu'nun Çoklu Kimliği Quotes

You can find Ortadoğu'nun Çoklu Kimliği quotes, Ortadoğu'nun Çoklu Kimliği book quotes, the most impressive sentences and paragraphs on 1000Kitap.
Osmanlı Hariciye Nazırı olan Ali Paşa 1862 Eylülünde Paris ­sefirine bir mektup yazarak Avrupa’daki diplomatik durum hakkındaki görüşlerini açıklamış ve o sırada milli birlik mücadelesi için­de olan İtalya için şöyle demişti: Aynı dili konuşan, aynı dinden olan bir tek ırkın yaşadığı İtalya birliğe ulaşma yolunda pek çok güçlükle karşılaşmak­tadır. Şu anda elde ettiği tek şey anarşi ve asayişsizliktir. Eğer farklı milli emellere serbestlik tanınsa Türkiye’de neler olacağını bir düşün... Durumu biraz olsun istikrara kavuş­turmak için yüz yıl ve oluk oluk kan akması gerekecektir.
Sayfa 104Kitabı okudu
Egiptoloji, Asuroloji ve İranoloji ve eski Ortadoğu’nun araştır­ malarındaki paralel disiplinler olan bu süreç tümüyle Avrupalı ve daha sonraları Amerikalı bilginlerinin uğraş alanlarıydı. Eski geç­mişin bu kayıtlarının bulunması, bakımı, çözülmesi, değerlendiril­mesi ve yorumu Ortadoğulu olmayan bir girişim ve başarıydı ve uzun bir süre kendi putperest geçmişlerine ilgisiz kalan Müslüman Ortadoğu halkları üzerinde bir etkisi olmadı. Onlar için önemli olan tarih İslamiyetin çıkışı ile başlayandı. Onların gerçek tarihle­ri, önemli olan tarih buydu. Ondan öncesi bir cahillik çağıydı, de­ ğersizdi ve öğreteceği bir ders yoktu.
Reklam
Hiçbir din veya milliyet değiştirme süreci ana­ dilini konuşanla, o dili sonradan öğrenen arasındaki farkı silemez. Bunun bir ölüm kalım sorunu olduğu Tevrat’ta Efraimilerin ‘Şibbolet' sözcüğünü söylemeyi beceremedikleri için tanınıp öldürüldük­leri hikayede geçer (Hakimler 12: 5,6). Bunun modern bir paraleli de Lübnan’daki çatışmalar sırasında görülmüştür: Lübnanlıları ve Filistinlileri ayırt edebilmek için domates sözcüğünün Arapçası so­rulmuştur; buna bir grup ‘bandura’, diğeri ‘banadura’ demekteydi. Her iki sözcük de İtalyancada ‘pomodoro’dan gelmektedir.
Kimliğin birinci, asal ve silinmez işareti ırktır. Dünyanın bazı bölgelerinde bu hâlâ en önemli şeydir. Ancak Ortadoğu’da genellikle fazla önemi yoktur; bölgenin büyük bir bölümünde dil, din, kültür, milliyet ve ülke farklılıkları arasında ırk karışıklığı sadece çok küçük değişiklikler gösterir ve bunlar da fazla kaygı uyandırmaz.
Eğer Irak, Suriye, Filistin ve Kuzey Afrika kıyılarının sakinleri antik çağlardan beri Arap idiyseler, o zaman Müslüman halifelerinin savaşları fetih değil, Arap kardeşlerini Pers ve Bizans emperyalist baskısından kurtarmaya yönelik kurtuluş savaşlarıydı.
Vatan sevgi ve özlem uyandırır; çoğunlukla geçen gençliğe, kaybedilen dostlara, uzak­larda kalmış yuvaya duyulan hüzünle ilişkilendirilir.
Reklam
Farklı bir sınıflandırma sistemine alışkın Batılı bir gözlemci Yu­nan ve Türk devletlerinin anlaşıp başardıkları şeyin etnik ve milli azınlıkların yurtlarına iadesi değil de dini azınlıkların sürgüne gön­derilmesi olduğunu düşünebilir: Müslüman Rumların Türkiye’ye, Hıristiyan Türklerin Yunanistan’a.
Dini kimlik temelli böyle bir gruplaşma fikri bile pek çok Batılı gözlemciye saçma, hatta komik gelebilir. Ancak İslamiyet’te bu ne saçmadır ne de komik. Aralannda monarşiler ve cumhuriyetler, muhafazakarlar ve devrimciler, kapitalistler ve sosyalistler, Ameri­ ka Birleşik Devletlerinin dostları ve düşmanlarının ve tarafsızlığın bütün renklerinin savunuculannm bulunduğu elli altı Müslüman devlet uluslararası bir danışma ve hatta bazı alanlarda işbirliği organı kurmuşlardır.
Araplar arasında Türk aleyhtarı duygu ciddi bir boyutta ilk kez Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde ortaya çıkmıştır ve bu yabancı etkilerden kaynaklanmıştır: bir yandan milliyetçilik ve bunun sonucunda yabancı Türk hakimiyetinde ezilen çok daha büyük Arap milleti; ve diğer yandan, dış güçlerin doğrudan doğru­ya kışkırtması ve müdahalesi. Bu güçler zamanla Osmanlı İmpa­ratorluğu’nun yıkılmasını ve topraklarının parçalanmasını sağladı­lar. Ve bunu yaparak daha büyük bir Arap milleti değil, bir dizi Arap devleti yaratmış oldular.
Günümüzde önemli bir Yahudi topluluğunun bulunduğu tek Arap ülkesi Fas’tır ve o da gönüllü göçlerle giderek azalmaktadır. Arap topraklannda Yahudilerin uzun ve seçkin tarihi bir sona yaklaşmaktadır. Türkiye ve İran’da küçük Yahudi topluluklan kalmıştır. Türkiye’de bunlann resmî statüleri laik bir devlette eşit yurttaşlar; İran’da ise bir İslam devletinin hoşgörülen ve korunan tebaasıdır. Her iki ülkede de sayılan çoğunluğu İsrail’e olan göçlerle büyük ölçüde azalmıştır.
94 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.