Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Osmanlı Hukuku

Ekrem Buğra Ekinci

Osmanlı Hukuku Sözleri ve Alıntıları

Osmanlı Hukuku sözleri ve alıntılarını, Osmanlı Hukuku kitap alıntılarını, Osmanlı Hukuku en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Osmanlı Devleti'nde XVII. asırdan itibaren hânedanın en yaşlısının tahta geçmesine dair bir anayasa geleneği teşekkül etmişti. Bu gelenek kardeş katlinin önüne geçmişse de, yaşlı padişahların tahta çıkmasına ve saltanat müddetlerinin de kısa sürmesine sebep olduğu için mahzurlu görülmüş ve XIX. asırda Avrupa'daki monarşilerde olduğu gibi tahta padişahın büyük oğlunun çıkması düşügilmüştü. Nitekim Sultan Abdülmecid, Sultan Abdülaziz ve Sultan II. Abdülhamid'in bu usulü padişahın oğlu lehine değiştirmek istediği, ama muvaffak olamadığı rivâyet edilir. Görülüyor ki mutlak bir hükümdar olan padişah, bir anayasal geleneği bile değiştirecek gücü kendisinde görememiştir.
Sayfa 243Kitabı okudu
KARDEŞ KATLİ - 2
Kardeş katlinin Osmanlı tarihinde siyasi avantaj sağladığı üzerinde hemen herkes müttefiktir. Çünki ilk asırlarda hemen her şehzâde kendisini tahta ehil görmüş ve bunun için arkasına binlerce tarafdar toplayarak ayaklanmış; Anadolu Beylikleri ve hatta Bizans'ın desteğini almış; mağlub olanlar bu devletlere sığınarak ülke için bir tehdid hâline gelmişlerdi. Kardeş katli (fratricide), bu mahzurları bertaraf etmişti. Ancak henüz ayaklanmamış bir şehzâdenin ileride ayaklanma tehlikesine karşı bertaraf edilmesinin, eski Türk geleneklerinin yansıdığı bir örfi hukuk hükmü olduğu ve şer'i hukuka uygun düşmediği kanaatini taşıyanlar vardır. ŞU KADAR Kİ, ÖRFİ HUKUK, GÖZ GÖRE GÖRE ŞER'İ HUKUKA AYKIRI OLAMAZ. Devrin hukukçularından bazıları, kardeş katlini câiz görmüştür. Ulemâ, fesatçıların, fesat çıkarmadıkları zaman öldürülmelerine “Geri gönderilseler bile kendilerine yasak edilen şeylere döneceklerdir” meâlindeki âyet-i kerimeyi (En'âm: 28) delil alarak cevaz vermiştir.(1) Hazret-i Ömer, fitne ve fesada sebebiyet vermesinden endişe ettiği kimseleri henüz suç işlemediği halde sürgüne göndermişti.(2)
Sayfa 235 - (1) İbn Abidin, III/186. (2) İbn Abidin, III/152.Kitabı okudu
Reklam
Kardeş Katli - 1
Bu sistemin mahzurlarını bertaraf etmek isteyen ve muhtemelen kendisinden önceki asırlarda yaşanan şehzâde mücâdelelerinden ders almış olan Fâtih Sultan Mehmed, teşkilât kanunundaki meşhur kardeş katli maddesini vaz” etmiştir: “Ve her kimesneye evlâdımdan saltanat müyesser ola, karındaşların nizâm-ı âlem içün katl iimek münâsibdir. Ekser ulemâ dahi tecviz etmişlerdir. Anınla âmil olalar.” Ulemânın bir kısmının şer'i ahkâma uygun bularak desteklediği bu maddeye göre, tahta çıkmak müyesser olan şehzâde, nizam-ı âlem için kardeşlerini öldürebilecektir. Böylece şehzâdeler, arkalarına tarafdar toplayarak birbirleriyle mücâdele edemeyecekler; bu sayede devletin dirliği ve milletin birliği korunmuş olacaktı. Şüphesiz büyük bir fedâkârlıktır. Bu tatbikat, Osmanlılara mahsus değildi. Roma ve Bizans'da, Sâsâniler'de, Abbasiler'de, Mağrib'de, Çin'de ve Hindistan'da da kardeş katlinin misallerine rastlanır. Avrupa monarşilerinde sebepsiz yere katledilen veya sakat bırakılan hânedan mensupları ve soyluların sayısı hiç de az değildir. Bundan başka yıllarca süren verâset harblerinde taht müddeileri yanında, halktan da binlerce kişi hayatını kaybetmiştir. Çünki Avrupa'da da verâset usülü çok erken tarihlerde yerleşmiş değildir.
Sayfa 235Kitabı okudu
KARDEŞ KATLİ - 3
Kur'an-ı kerimde, Hazret-i Hızır'ın, ileride anne ve babasını ifsâd edeceği için bir çocuğu öldürdüğü anlatılır (Kehf: 74, 80-81). Yine Kur'an, ı kerimde, fitnenin ölümden daha şiddetli olduğu meâlinde iki âyet bulunmakdır.(1) Hoca Sadeddin Efendi (1599) gibi şeyhülislâmlık yapmış bir hukukçu ve tarihçi; ayrıca Bosnevi Hüseyn Efendi (1644) gibi
Sayfa 236Kitabı okudu
Osmanlı Devleti'nde, bilhassa devlet idaresinin bozulmaya başladığı XVI. asır sonlarından itibaren, devlet idaresinde söz sahibi olan üç nüfuz grubu vardı: Ülemânın teşkil ettiği ilmiyye, merkez ve taşradaki bürokratların teşkil ettiği kalemiyye (mülkiyye) ve askerlerin teşkil ettiği seyfiyye sınıfları, Sacayağını andıran bu üç sınıf arasındaki ahenk ve dengeyi saray temin etmeye çalışırdı. Bu denge, sınıflardan birisi lehine bozulursa, sacayağı sarayın üzerine devrilirdi.
Sayfa 243Kitabı okudu
ŞEHZADE KATLİ - 4
600 yıllık Osmanlı tarihi boyunca beşi XIV., sekizi XV., kırkikisi XVI, beşi XVII. ve biri de XVIII. asırda olmak üzere 60 şehzâde katledilmiştir. Bunlardan 16'si isyan, 7'si isyan hazırlığı sebebiyledir. Çoğu da Fâtih Kanunnâmesi'ni takib eden 150 yıl içinde tatbik edilmiştir. Kardeş katli tatbikatı, şu neticeleri dogurmuştur: 1. Avrupa'yı asırlarca kasıp kavuran verâset harbleri, Osmanlı Devleti'nde yaşanmamıştır. 2. İlk devrede taht babadan oğula geçtiği ve böylece padişahların ortalama tahtta kalma müddetleri daha uzun olduğu için, siyasi istikrar bakımından bir üstünlük vardı. Sonraları hânedanın en yaşlısı tahta çıktığı için, padişahların saltanat müddetleri de kısa sürmüş; saltanat namzetlerinden beklenen dinamizme de fazla rastlanamaz olmuştur. 3, Önceleri şehzâdeler sancakbeyliği yaparak siyasi ve idari bakımdan yeişmekteydi. Sarayda yaşamaya başladıktan sonra, kazandıkları tecrübe daha sınırlı olmuştur. 4. Başlangıçta saray dışında yegâne alternatif otorite, sancaklardaki şehzâdelerdi. Bunların artık sarayda yaşamaya başlamaları, asker, vezirler, ulemâ gibi hânedan dışı güçlere, âyân, esnaf, hatta ayak takımı gibi olur olmaz kimselere otorite kurma ve siyasi klik teşkil etme imkânı sağlamıştır. 5. Şehzâde katli sebebiyle, Avrupa hânedânlarının aksine, hânedanın yan dallarından yürüyen bir aristokrasi teşekkül edememiştir.
Sayfa 236Kitabı okudu
Reklam
Osmanlı hukuku, daha önce de belirtildiği üzere Roma hukuku, Anglo-Sakson hukuku gibi müstakil bir hukuk sistemi olmayıp, esas itibariyle İslâm hukukuna dayanır. Dolayısıyla şer'i hukukun hükümleri, Osmanlı hukukunun da esas prensiplerini teşkil eder. Osmanlı hukukunun karakteristiğini teşkil eden bir de örfi hukuk vardır ki, şer'i hukukun boşluk bıraktığı sahalarda bu hukuka aykırı olmamak kaydıyla hükümdar tarafından kanunnâmelerle meydana getirilen hukuktur. Osmanlıların, fethettikleri ülkelerde câri bulunan bazı kanun ve örfleri aynen kabul ve tatbik etmesi de örfi hukukun bir başka boyutunu ifade eder.
Sayfa 101Kitabı okudu
Osmanlı ülkesinde şer'i prensipler, örf ve âdet kâideleri ve önceki padişahların koyduğu kanunlar câri idi. Nitekim Sultan Fâtih''in teşkilât kanunnâmesinde “Bu kanun, atam dedem kanunudur ve benim dahi kanunumdur Evlâd-ı kirâmım neslen ba'de neslin (nesilden nesile) bununla âmil olalar!” diye yazılıdır.
Sayfa 242Kitabı okudu
ENDERUN MEKTEBİNDE EĞİTİM NASILDI?
Enderün mektebinde disiplin çok sıkı idi. Üç-dört aceminin bir lalası olurdu. Lala, aceminin bilmediği şeyi öğretir ve acemide gördüğü kusuru ikaz ederdi. Mektep disiplinini, haremdeki dârüssaade ağasına (kızlarağasına) paralel olarak, akağalar da denilen beyaz hadımağaları temin ederdi. Sayıları kırkı bulan akağaların başına kapıağası denirdi ki sarayın idare âmiri idi. Enderün mektebinde tahsil müddeti takriben 14 sene idi. Talebe, güneş doğmadan evvel kalkar; enderün hamamında yıkanır; sabah namazını ağalar mescidinde padişahla beraber kıldıktan sonra kahvaltı edip derse başlardı. Bu derslerin hocaları saray mensuplarından olduğu gibi, dışarıdan da meşhur âlimler hoca olarak getirtilirdi. Bidâyette Kur'an-ı kerim, kıraat, tecvid, ilmihâl dersi verilirdi. Sonra tefsir, hadis, kelâm, fıkıh, şiir ve inşâ, musıki, hey'et (astronomi), hendese (geometri), coğrafya, tarih, mantık, belâgat (edebi sanatlar) ve hikmet (felsefe) okutulurdu. Öğleden sonra, yüksek zâbitler tarafından spor ve tâlim dersleri verilirdi. Talebe, gerektiğinde uhdelerine tevdi olunmuş saray vazifelerini yerine getirirdi. Bundan sonra serbest saatler vardı. Enderünda, spor müsâbakaları yapılırdı. Ağalar arasında bir hobisi olmayan, bir sanat ile uğraşmayan vok gibiydi.
Sayfa 252Kitabı okudu
Din ve Vicdan Hürriyeti
Kur'an-ı kerimdeki “Dinde zorlama yoktur” âyeti (Bekara: 256) gereğinçe, gayrımüslimler, kendi inançlarından dolayı aslâ taciz edilemez. Dinlerini öğrenmek, yaşamak ve çocuklarına da öğretmek hakkına sahiptir. Ülke, eğer sulh ile fetholunmuşsa, buradaki mâbedler sulh anlaşmasının hükümlerine tâbi olur, Tarihte bu gibi sulh anlaşmalarında, umumiyetle mevcud mâbedlere dokunulmayacağı, yeni mâbed yapılmasına da karşı çıkılmayacağı açıklanmıştır. Eğer ülke harb ile (anveten) fetholunmuşsa, mevcud mâbedlerin âkıbeti hükümdar tarafından tesbit olunur; yeni mâbed inşâına da izin verip vermemek hükümdara âit bir salâhiyettir. Ancak tatbikatta harb ile fethedilen ülkelerde, şehrin en büyük mâbedi (kilisesi) câmiye dönüştürülmüş; diğerlerine dokunulmadığı gibi, yeni mâbed yapılmasına da izin verilmiştir. Çünki orası artık İslâm beldesidir. İlk Cuma namazını kılmak vecibedir. İstanbul ve Anadolu mabedlerinin çoğu deprem ve sair sebeplerle harab haldeydi. Fetih esnasında mevcut İstanbul kiliselerinin çogu zaten Lâtin işgalinde yıkılmıştı. Hükümetin zimmi cemaatlerine bu vesileyle maddi yardım yaptığına dair çok sayıda vesika arşivde mevcuttur.
Sayfa 315Kitabı okudu
Reklam
Harem ağaları
Haremağalarına Roma ve Bizans'ta, İran'da, Abbasi saraylarında da rastlanırdı. Bunlar doğuştan hadım veya sonradan burulmuş ekserisi Sudan ve Habeşistan asıllı zenci kölelerdi. Afrikalı kabileler mağlup ettikleri düşmanlarını, zafer alâmeti olmak üzere burup, köle olarak satarlardı. Şer'i hukuka göre ve Osmanlı ülkesinde, insanlar bir yana, hayvanları bile burmak ve kısırlaştırmak suçtur. Nitekim insanları hadımlaştıranlara verilecek cezâları bildiren 1715 tarihli bir fermândan bu açıkça anlaşılmaktadır.
Sayfa 247Kitabı okudu
Padişahlar, her Cuma, Cuma namazını kılmak üzere merasimle herhangi bir câmiye gider; buna selâmlık alayı denirdi. Selâmlık alayı, bir gelenek olmakla beraber, padişahın meşruluğunu, vazifesinin başında olduğunu, ayrıca halifelik sıfatını göstermesi bakımından en mühim bir merâsim, bir bakıma siyasi bir gösteri idi. Ayrıca selâmlık alayı halkın padişahı bizzat gördüğü ve her çeşit talep, şikâyet ve itirazlarını yazılı olarak bildirebildiği bir fırsat idi.
Sayfa 238Kitabı okudu
Nitekim hukuk, insanlık tarihi kadar eskidir. İnsan yalnız başına değil, cemiyet halinde yaşamak üzere yaratılmıştır. Cemiyet halinde yaşamak ise insanların birbirine karşı bazı hak ve mükellefiyetlere sahip olmaları neticesini doğurur. “Hukuk olmasa idi, kendisini dünyanın merkezi olarak gören insan, başkalarına hayat hakkı bile tanımazdı.”
Sayfa 41 - arı sanat yayınevi
Kazâ (Yargı) Fonksiyonu Klasik devirde, kazâ, (Yargı) icrânın bir şubesidir. Padişah, kazânın başı olup, monarşilerdeki geleneğe uygun olarak başhâkim mevkiinde idi. Ancak diğer İslâm devletlerinde de olduğu gibi, bu salâhiyetini nâibler (kâdılar) tayin ederek kul lanmıştır. Kâdılar, padişahın vekili sıfatıyla dâvâ görür ve hüküm verirlerdi. Merkezden tayin edilir, kimse kendilerine müdahalede bulunamazdı. Kâdıların hukuka aykırı karar vermeleri durumunda, bu kararlara karşı merkeze itirazda bulunulabilirdi.
Sayfa 240Kitabı okudu
ENDERUN-I HÜMAYUN'DAN YETİŞENLER
Enderün ağaları ve içoğlanları bekârdı. Zamanı gelen enderün ağaları, sancakbeyilik gibi muhtelif vazife ve rütbelerle enderündan çırak edilirdi. Gerekirse çırak edilecek câriyelerden biriyle de evlendirilirdi. Enderünda otuz yaşından büyük kimse pek kalmazdı. Bunlar, hem gönderildikleri yerlerde vazifelerini hakkıyla yerine getirirler; hem de haremden evlendikleri cariye hanımlarıyla beraber sarayda aldıkları terbiyeyi halka aksettirirlerdi. Nezâket ve terbiyenin, Saraydan İstanbul'a, oradan da bütün Osmanlı ülkesine yayıldığı söylenir; “Sarayda terbiye olmayan, hiçbir yerde olamaz!” denirdi. Enderündan içlerinde Davud Paşa, Hersekzade Ahmed Paşa, Gedik Ahmed Paşa, Dâmâd İbrahim Paşa, Sinan Paşa, Sokullu Mehmed Paşa, Köprülü Mehmed Paşa, Çorlulu Ali Paşa, Şehid Ali Paşa gibi meşhur zâtların da bulunduğu 64 sadrıâzam yetişmiştir. (Osmanlı devlet ricâlinin hepsi enderündan yetişme değildi. Ordudan, birân halkından, akağalardan, kâtiblerden, medreseden yetişen, hatta halktan bu makama getirilen  vezirler olmuştur.
Sayfa 252Kitabı okudu
37 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.