Elçiliğe varışım, ikindi zamanından biraz sonra idi. Ertesi
gün Lord Salisbury (o zaman İngiltere Başbakanı) tarafından
elçiliğe bir telgraf geldi. Elçinin bana okuduğu bu
telgrafta, benim, Kraliçe (Victoria) hazretlerinin misafiri
edilmekliğim yazılı idi.
Orada kalışım altı gün sürdü. Bu altı günün sonunda
tekrar evime dönmem gerekti.
İngiltere elçisi, Padişah'ın huzuruna çıktığında benden
söz ederek: "Sait Paşa'nın korunması devletimce özellikle arzulanmaktadır. Çünkü İngiltere devleti bu sorumluluğu çok öncelerden yüklenmiştir. Kendisi Avrupa'nın asayişine ve devletinize hizmet etmiştir... Geçici olarak İngiltere'ye gitmekte
isem de ... Sait Paşa'nın korunmasına önem vermesi için maslahat
güzara da talimat verdim. Siz Padişah hazretlerinin dikkatlerine
sunmak isterim, " demiş. "
Bu olaydan sonra Sadrazamlık mührü alınıyor.
Paşa, Londra'ya hareketinden önce Cenevre'de çıkan Osmanlı
gazetesinin İngiltere'ye naklini kararlaştırmış ve neşri
için lazım gelen humfat ihtiyaçlarını da temin etmişti... Osmanlı"
gazetesi l Temmuz 1900 tarihinde Londra'da ve 1 5
Teşrinevvel (Ekim) 1900 tarihinde d e Folkstone'da intişara
başlamıştır.
Hindistan, Rusya ve Çin Müslümanlan, Müslüman olmayan
hükümetlerin yönetimi altına düşmüşlerdi. Hindûlar,
Ruslar ve Çinliler arasında azınlık durumunda yaşıyorlardı.
Hindistan, Rusya ve Çin Müslümanlarının gözlerini
Osmanlı halifesine çevirip onun mânevî desteğini alarak,
örgütlenme konusunda yardım talep etmelerinin iki temel
nedeni vardı:
Kendi Müslüman hükümdarlarını kaybetmiş olmaları,
bunların yerine 'gavur' hükümdarların gelmiş bulunması ve
Müslüman olmayan çoğunluklar arasında ilerde oluşacak
saldırgan milliyetçilik akımları.
"Abdülhamit döneminde, Sadrazamlardan Hayrettin
Paşa (Tunuslu) Türkçe bilmez, Arapça bilen tercümanlar
kullanılırdı. Sultan Hamit'e Dışişleri Bakanı olan Turhan
Paşa (Yanko Fotiyadis) da Türkçe bilmez, yazılarını Fransızca
yazardı.
Hasılı bütün bu ölçüp biçmelerden sonra, İngiltere elçiliğine
misafir olmayı tercih ettim. Ettikten sonra da Sadrazamlığa
bir tezkere yazdım. Ailem ile birlikte yurt dışına
çıkmam için izin rica eyledim. 4 Aralık 1895.
Aslında Padişah bu konuda haklıdır. İmparatorluk zamanında Hıristiyanlar
askere alınmazlar, yurdu hep Türkler, Müslümanlar korurdu.
Batılılar işlerine gelince -er olarak değil- subay olarak bunlara
görev verilmesini istiyorlardı.
Padişah Hazretleri, bu beş maddenin kabulü konusunda
tereddüt gösteriyor, özellikle kır bekçiliği kurulması ile
jandarmaya Hıristiyan subayların atanmasına yanaşmıyordu:
Jandarma, zaptiye ve bütün Osmanlı askeri Müslüman
halktan meydana geldiği halde, bunların üzerine, mütevelli
gibi, Hıristiyan subayların konulması, devletimizin şerefi ile
bağdaşmadığı gibi dinimiz hükümleri ile de bağdaşamaz, ' diyerek,
Kur'an'dan ve Hazret-i Ömer zamanından örnekler
vererek, böyle davranmanın memleket, millet ve Müslümanlık
adına bir zillet teşkil edeceğini ileri sürüyordu ..
Mısır
1882 yılı içinde Mısır, İngiliz işgali altına girer. Şubat
ayında Harbiye Nazırı olan Arabi Paşa, bütün nüfuzu eline
almış olup, Hidiv yabancılarla birlik olacak olursa Hidivliği
de ortadan kaldıracağım açığa vurur. Mayıs ayında Mısır
idaresinde çalışan bütün Avrupalılara ve dolayısıyla mali
murakabe heyetlerine de yol verir. Bunun üzerine İngiliz ve
Fransız donanmaları İskenderiye'ye gelirler ve Babıali, bu gelişi
hükümranlık haklarına tecavüz addederek protesto eder.
25 Mayıs'ta İngiliz ve Fransız konsolosları Hidiv'e bir
nota vererek Arabi'nin sürülmesini ve hükümetin değişmesini
isterler. Hükümet değişir fakat bir süre sonra Arabi yine
iş başına geçer. ll Haziran'da İskenderiye'de yerlilerle yabancılar
arasında kanlı bir kavga çıkar ve yabancılar İngiliz
ve Fransız gemilerine sığınırlar. Haziran ayında İstanbul'da Mısır meselesini görüşmek
üzere bir konferans toplanır. Altı büyük devletin murahhasları, 25.6. 1882'de bir protokol imzalarlar. Öbür devletler birlikte hareket etmekten çekinmişler ve dolayısıyla İngiltere'yi
Mısır'da tek başına harekette serbest bırakmışlardır