—Hamam böceği, hamam böceği, diye bağırdı.
Alyoşa:
—Sakın öldürme, belki çocukları vardır, dedi.
Gözlerini yürüyen böcekten ayırmayan Sonya, onun çocuklarını düşünüyordu: "Kim bilir ne minnacık böceklerdir!"
“Tanrı, sadece yazlık meraklılarına doğanın güzelliklerini anlama yeteneği vermiştir, diğer insanlar bu güzellikler karşısında adeta bilgisizlik nehrine gömülmüş gibidirler. Bu gibiler, ellerindeki zenginliğin değerini bilmezler. Sahip olduklarını korumazlar. Daha da kötüsü, bunlara karşı içlerinde bir sevgi tomurcuğu yoktur.
Sokakta yürüyen kalabalığın arasına karıştı. Artık zenginlik de en az yoksulluk kadar değerini yitirmişti gözünde. Sonunda herkesin aynı toprağa gireceğini düşünerek ilk kez yoksulluğundan yakınmadığını fark etti.
Bir zamanlar bir tüccar, ölüm döşeğindeyken başına toplananlardan biraz bal istemiş ve ölümünden sonra kimsenin sahip olmaması için bütün kağıt paralarını bu balla birlikte yemiş.
Büyük babamızın bir köylü, babamızın da basit bir memur olduğunu herhâlde unutmuş olacak ki, sürekli, "Biz soylular" ya da "Bir soylu olarak sıfatıyla ben" diyordu.
Oysa bu dünyayı biz yaratmadık. Bir ağaç kuruduğunda ya da bir hayvancık öldüğünde nasıl da üzülürüz. Doğa yok olurken üzülmemek elde mi? Şu doğanın güzelliğine bir bak. Bütün bunların yavaş yavaş yok olup gitmesi insanı gerçekten korkutuyor.