Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Birinci Dünya Savaşı'ndan Günümüze

Özel Hayatın Tarihi 5

Georges Duby

En Eski Özel Hayatın Tarihi 5 Gönderileri

En Eski Özel Hayatın Tarihi 5 kitaplarını, en eski Özel Hayatın Tarihi 5 sözleri ve alıntılarını, en eski Özel Hayatın Tarihi 5 yazarlarını, en eski Özel Hayatın Tarihi 5 yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
karşı cinsten biriyle düzenli bir ilişki kurmak için evlenmek zorunlu değildir
Bu durumda evli olmayan genç çiftlerin çoğaldığı görülür; bu, toplumbilimcilerin kibarca "gençlerin birlikte yaşaması" 25 diye adlandırdıkları şeydir. 1968 ve 1969 yıllarında evlenen 100 çiftten 17'si daha önce birlikte yaşıyordu; 1977 yılında bu oran 100 çiftte 44'tü. Gençlerin birlikte yaşaması giderek kamuoyunda kabul görür. Karşı olduklarını açıkça göstererek onlarla bağlarını koparmak istemeyen, "birlikte oturanların" aileleri bu durumu kabullenir; % 75'inde ailelerin bu durumdan haberi vardır, hatta %50'sinde, birlikte yaşayan çifte maddi destekte bulunurlar. Bunun nedeni, bunu bir tür evlilik denemesi olarak görmeleri ve birlikte oturmanın bir evlilikle sonuçlanmasını ümit etmeleridir, çoğunlukla da haklı çıkarlar.
Feminizm tarihi 1968'le başlamaz ama olaylar ona, yıllarca sürecek, yadsınamaz bir itici güç kazandırır. Kamuoyu, feminist militanları 1972'de, Bobigny davasıyla kürtajın yasallaşması için, daha sonra da 1975'te uygulanması için seferber olduklarında fark eder. Feminizmin başarısı, daha çok kadınlar ve erkekler arasında tam bir eşitlik talebine bağlıdır. Bir cinsiyet savaşından ziyade, cinsiyet ayrımcılığına karşı mücadele söz konusudur, ve bunu bir gerçeklik olarak benimseyen genç kuşakların dışında bile büyük bir yankı bulur: sadece bir kadın olunduğu için şunu yapmak ya da bunu yapmamak zorunluluğu olmamalıdır; cinsiyetin kendisi belirli hiçbir davranışı dayatmaz. Cinsiyete dayalı rollerin artık geçerliği olmamalıdır: bu roller kişinin kendisini ifade etmesini, dile getirmesini engeller.
Reklam
"İspanyol paçası"
Kot pantolonun cinsiyeti yoktur, bunu belirtmeye gerek var mıdır acaba? Çünkü görünüş cinsiyetleri ayırt etmek için artık yeterli değildir. Kızlar bol kazaklar içinde bedenlerini gizlerlerken oğlanlar saçlarını uzatır, bilezik ya da boyunlarına zincir takarlar
"Seçim yapma intihara en yakın olan şeydir"
- Bir çocuk istiyor muyum, istemiyor muyum bilemiyorum. - Bazı günler kesinlikle bir çocuk istiyorum, o zaman hemen hapı kesiyorum. - Ertesi günü Raoul'la kavga ediyorum ve onunla yaşamanın imkansız olduğunu görüyorum. - Bunun üzerine üç hafta boyunca hamile kalma korkusundan geberiyorum, her şey bünyeme vuruyor, guatrım şişiyor, migren başlıyor... - Bunun üzerine tekrar hapa başlıyorum ve şak: yine bir çocuk istiyorum. - Bunun üzerine kendime şöyle diyorum: Bu zamanda çocuk büyütmek zor, hem sonra akşamları dışarı çıkmak zorlaşacak... Bir de başka bir herif bulursam sorun yaratacak. - Sonra kendi kendime diyorum ki, çocuksuz yaşlanmak kötü bir şey, insan bu deneyimi yaşamalı yani... - Sonra bunun zamanı değil diyorum ... İyi de on yıldır iş açısından bunun zamanı değil diyorsun, diyorum. - Hem sonra bir tane olunca, birincisi sıkılmasın diye ikincisini yapmak lazım ve ilk ikisi arasındaki rekabet yüzünden üçüncüsünü de yapmak lazım... - Peki haydi kararımı veriyorum, hapı kesiyorum. - Yine içim daralacak... - En güzeli istemeden hamile kalmam.
"Seçim yapma intihara en yakın olan şeydir" (Jankelevitch). (Claire Bretecher, Les Frustres 2)
Erkek -vir (Latince erkek, eril olan) anlamında- boşalmayı akmè'yle karıştırma eğilimi olan basit bir varlıktır.
İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana yapılan, hiçbir süslemesi olmayan beton yığını büyük apartmanlarda aile sırları güçlükle korunabilir: ses ve dip dibe yaşam, Le Corbusier tarafından gülünçleştirilen, ama 1970'li yıllarda iyiden iyiye yaygınlaşan eski müstakil evlere duyulan özlemi körükler. Halkın oturduğu mahallelerin çocuk ve ergen toplulukları arasında aile meseleleri aktarılır. Yönetimin de sırları vardır: bir sırrı elde tutmak -bir bilgiyi elde tutmak- iktidar sağlar ya da iktidarın elde edildiği yanılsamasını verir, ve kimi bürokratların güç isteğinin safça etkisinin azaldığı o "belirsizlik alanlarını" (M. Crozier) oluşturur
Reklam
INED ve INSEE, 20-44 yaş grubu arasından seçilen 3.000 kadın üzerinde 1 Ocak 1978 tarihinde bir araştırma yapar. Araştırmaya katılanların % 28'i doğum kontrol hapı kullanır, % 68'i "arkaik" ya da modern bir doğum kontrol yöntemi uygular. Doğum kontrolüne başvurmayanların % 32'sinden bazıları isteyerek kendilerini kısırlaştırmıştır, buna karşın bir çocuk istediklerini belirtenlerin sayısı çoktur. 20-24 yaş grubundaki kadınların % 97,8'i doğum kontrolü yöntemlerine başvurur. 25-29 yaş grubunda hap kullanımı en üst düzeydedir. 35 yaş sonrasında ise bunun yerini "geri çekme" alır ki bu yöntem bütün yaş gruplarında doğum kontrol hapından sonra ikinci sıradadır. 1982 yılında yapılan ek bir araştırma 15-49 yaş grubundaki kadınların % 38'inin hap ve spiral kullandığını gösterir, bu oran 25-29 yaş grubunda % 46'ya çıkar. 1978'den 1982'ye hap kullanımı aynı oranda kalırken, spiral kullanımı ikiye katlanır, 1974'ten bu yana hap kullanımının gerilediği Amerika Birleşik Devletler'inde de daha önce gözlemlenen bir olgudur bu.
Kısa vadede, doğurganlığın azalmasının sonuçları bazı yararlar sağlar: daha az doğum izni alınır ve bebek sağlığı giderleri azalır; en fazla üç çocuk yapılır, ki üçüncü çocuklar sosyal sigortalarda en masraflı olanlarıdır. Uzun vadede ise iki sonuç gözlemlenir: ülkede yaşayanların sayısındaki düşüş - bu durum ille de bir felakete yol açmaz (45 milyonluk bir Fransa, 55 milyonluk bir Fransa'dan daha mutsuz olmayacaktır); genç nüfusun azalması ve bununla birlikte yaşlıların nüfustaki oranının artması, şunu getirebilecektir: "genç-aktif iş-gücü, yarın, oransal olarak daha kalabalık olan eskilerin gereksinimlerini gidermek için üretimden gelen kazançların meyvelerinden kendilerini yoksun bırakmaya hazır olacaktır." Oysa dün "uygun" önlemlerle çocuk sahibi olmamaya karar verilirken, bugün "pozitif bir kararla", çocuk sahibi olma kararı alınır.
İnsanlık ilk günahın izini taşır: kadın, doğum sancılarında, Havva'nın işlediği günahın kefaretini öder; doğarken çektiği acılarda çocuk, Adem'in trajik düşkünlüğünün bedelini öder. İster rahimdeki kasılmalar doğanın gereklerinden çok toplumsal zorunlulukların bir gerçeği olsun, dolayısıyla ister bu kasılmalar fizyolojinin değil dilin ürettiği bir şey olsun, tıbbın ancak 1950'li yıllarda keşfettiği bir gerçekliktir bu.
İlk günaha ve "dünyaya gelmiş olmanın dehşetine" rağmen, inançlı kişi Yaratıcı'ya inananlar doğurmakla yükümlüdür. "Öğrenilen doğum kontrol yöntemi kısırlıkları da tedavi edecektir: bu tek ve aynı disiplindir, doğum kontrolü madalyonunun öteki yüzüdür" (Dr. P. Siman).
62 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.