Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Özgürlük ve Yabancılaşma

Yuri Davidov

Özgürlük ve Yabancılaşma Sözleri ve Alıntıları

Özgürlük ve Yabancılaşma sözleri ve alıntılarını, Özgürlük ve Yabancılaşma kitap alıntılarını, Özgürlük ve Yabancılaşma en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
İnsan özgürlüğünü yaratmanın, yani o zamana kadar dev güçler olarak toplumun üzerinde mutlak egemenlik kurmuş olan toplumsal üretici güçlerin yığınsal denetimini gerçekleştirmenin temel maddi koşulu, reel bir olanak durumuna gelmiştir. Bu noktada, reel olanak durumuna gelen insanların yaşam faaliyeti için temel maddi koşulun planlı bir biçimde düzenlenişi olmuştur. Bu, yalnızca hoş bir olanak değil, kesin bir gereksinimdir; kendisine kör ve ilkel bir biçimde felaketler, bunalımlar içinde yol açan vazgeçilmez bir zorunluluk olmuştur.
Sayfa 119 - Bilim ve Sosyalizm YayınlarıKitabı okudu
Bugün, burjuva uygarlığının önünde bulunan seçenek, insanın makineleştirilmesi ya da makinenin beşerileştirilmesidir. Bu, onun çözemeyeceği bir sorundur. Ve 20. Yüzyıl koşullarında, bireylerin yaşam faaliyeti biçimi olarak kapitalizmin çöküşü İçin burada yeni ve sağlam bir kanıt daha bulunmaktadır. Yalnızca kol işçisi değil, aynı zamanda zihinsel olarak çalışan kimse de robot tarafından yerinden edilmektedir ve bu nokta karakteristiktir. Çünkü kafa işçisinin çalışması da, aynı biçimde mekanize olmaktadır; özellikle otomatik hesap makinelerinin kullanılmaya başlanmasından beri bu böyledir. İçeriği açısından bu önce makineye benzeyen ve insan zihninin yaratıcı işlevlerinin dışında bir çalışma olmaktadır; basit bir saymaya dönüşmektedir. Sonra da makine gelmekte ve sayıcının yerini almaktadır.
Sayfa 130 - Bilim ve Sosyalizm YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Kapitalistler, Emekçiler, Sömürülenler
Kapitalist ilişkiler içinde, yalnızca egemen sınıfın temsilcileri (görüldüğü gibi, çok sınırlı da olsa) kişilik olma hakkına sahiptirler. Bu hak, sözcüğün tam anlamıyla, kişilik olma olanağının kendilerinden esirgendiği milyonlarca emekçi ve sömürülenin "toplumsal ilerlemenin" kurbanı olmaları pahasına elde edilmektedir. İşte, çelişki ya da -Sartre'ın hep söylediği gibi insansal varoluşun burjuva uygarlığı koşullarındaki "anlamsızlığı" buradadır. Ancak, bu çelişki, zamanında asla sır olmayan bir durumun sonucudur. Toplumda bütün insanları "salt hayvansal" gereksinimden -tok olma gereksiniminden-kurtarmak için yeteri derecede gelişmiş üretici güçler yoktu. Çünkü, toplum, istisnasız herkesi beslemiş ve günlük ekmek "endişesinden" (bu, kesinlikle varoluşçu olmayan bir yandır) tam anlamıyla kurtarmışsa, tokluk sorununun "üstesinden" gelebilir.
Sayfa 131 - Bilim ve Sosyalizm YayınlarıKitabı okudu
Marx ve Engels’in daha ilk belirtileri ve eğilimleri içinde büyük değer verdikleri bu süreç, “tekelci devlet kapitalizminin büyük ölçüde geliştiği” emperyalizm aşamasında tamamlanmıştır. Tekelci devlet kapitalizmi için karakteristik olan, zaten onun “Özgür” denilen kapitalizm karşısında en önemli farkı buradadır. Devletin finans-oligarşi hesabına kapitalist yeniden üretim sürecine doğrudan müdahale etmesi, finans oligarşisinin çıkarları açısından…çeşitli türlerde düzenleyici önlemler alması ve tek tek ekonomi dallarının devletleştirilmesinden yararlanmasıdır.
Sayfa 120 - Bilim ve Sosyalizm YayınlarıKitabı okudu
Eski bir masal vardır: Bir gün uyuyan bir adamın ağzından içeriye bir yılan girer ve midesine yerleşir. Adam uyandığında büyük bir korkuyla anlar Kİ, o zamana kadar özgürce sürdürdüğü yaşam sona ermiştir. Artık varlığı, tamamen yılanın keyfine bağımlı olmuştur. Yılan ise kötü ve baskıcı bir varlıktır. Adam korkunç eziyetlere uğramamak İçin,
Sayfa 14 - Bilim ve Sosyalizm YayınlarıKitabı okudu
Bugünkü insan, hayvanımsı atalarından daha çok doğaya gereksinim duymaktadır. Onun doğa üzerindeki egemenliğinin ve ona bağımlılığının kaynağı burada yatmaktadır. İnsanın doğa üzerindeki egemenliği ile birlikte, yani bu egemenlik oranında artan bu bağımlılık, aşağı yukarı şu basit durumda anlatımını bulur: bugünkü toplum, üyelerinin basit insansal varlığını sürdürebilmek için, daha bir önceki yüzyıla göre ölçülemeyecek büyüklükte güç ve enerji kullanmak zorundadır. Bu nedenle, günümüzde üretimin bir ay bile genel anlamda durdurulması, insanlığın şimdiye kadar görmediği sayısız dertlere yol açar. Marx'ın Feuerbach'a karşı girdiği polemikte yaptığı şu saptama, 19. yüzyıldan çok, çağımız için geçerlidir: “Bu etkinlik, bu sürekli duyumsal çalışma ve yaratma, bu üretim, şimdi varolduğu haliyle tüm duyumsal dünyanın temelidir; o kadar ki, bu, bir yıllığına kesintiye uğrasa, Feuerbach doğal dünyada korkunç bir değişiklik görecektir; iş bununla da bitmeyecek, tüm insan dünyasına ve kendi düşünce gücüne ve hatta kendi varlığına çok kısa sürede hasret kalacaktır." Bu durumda, doğa üzerinde kazanılan modern egemenlik, yalnızca kendisine oranla artan bir özgürlük anlamına değil, aynı zamanda doğaya olan bağımlılığın artması anlamına geliyor. Bu bağımlılık, sözkonusu egemenliği bütün araçlarla -çok büyük yıkımlarla karşılaşmamak için- her gün, her saat, her dakika ayakta tutmak zorunluluğunda anlatımını bulmaktadır. Bu, çok özel bir bağımlılıktır- "efendi"nin kendi "kölesine" bağımlı olması durumudur; köle üzerinde artan egemenlikle birlikte gelişmektedir.
Sayfa 42 - Bilim ve Sosyalizm YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Sosyalist toplumun gelişme perspektifi, bir "bilimciler toplumu" yaratmaktır. Ancak, kesinlikle sözcüğün "teknokrat" anlamında değil, yani, "bilimsel eğitim görmüş" küçük bir elit grubun tüm toplumu yönetmesi biçiminde değil, sosyalist anlamda, toplumun her üyesinin aynı zamanda bilimci olması anlamındadır. Marx, gelişmiş komünizm koşullarında "doğrudan üretim sürecinin", bir "uygulama, deneysel bilim ve kendini nesneleştiren bir bilim" olduğunu söylemiştir. Gerçekten bilim, yüzyıllardır süren gelişiminde günümüze kadar öyle büyük bilgiler, buluşlar ve düşünceler hazinesi biriktirmiştir ki, bilimciler -şimdi varolan sayıları içinde- bunun üstesinden gelmek, bunu "hazmetmek" ve "edinmek" gücünden uzaktırlar. Ve günümüzde, örneğin fizikte "delice bir fikrin" eksikliği bilimcileri üzmesine karşın, nesnel durum tam tersinedir. Bilimde bugün fikirlerle ilgili bir "nüfus fazlalığı" bulunsa bile, varolan görece az sayıda bilimcinin, bunları aynı anda yaratıcı biçimde "özümleme", nesnel ve doğru olarak "yorumlama" ve pratikte kullanma olanağı yoktur. Kibernetik, zaman zaman bunalımın şiddetini azaltsa bile, ("bilgileri" değil de, enformasyonun kazanılmasını düzenle- yerek bunu yapar) sözkonusu sorunun üstesinden gelemez. Ne var ki, bu da yeni, salt teorik sorunların yığılması demektir. Çünkü, bilimin rahatsızlığı, yalnızca görece az sayıda bilimcinin kafasının alamayacağı enformasyon birikmesinden dolayı olmayıp, aynı zamanda varolan fikirleri geliştirebilecek yaratıcı kafaların azlığındandır.
Sayfa 137 - Bilim ve Sosyalizm YayınlarıKitabı okudu
Kendi toplumsal faaliyetinin, kendi emeğinin sonuçlarının, kendi düşünsel yeteneklerinin insana “yabancılaşma”sı gibi gerçek birey de sanata “yabancılaşır” ; ve sanat onun yanılsamalı imgesel dünyasına dönüşür. Gerçek özgürlüğünün insana “yabancılaşması” ve “iyi niyetler” özgürlüğünün kendisine saklı kalması gibi (ki bu niyetlerin reel anlamda gerçekleşmesi onun “manevi kişiliği”nin sınırları dışındadır), onun kişisel yaşamı da kendi “özgürlüğü” durumuna gelir. Bu “özgürlüğün” resmî peygamberi ve resmî anlatımı “çerçeve sanat”tır, “Bir çerçeve içine alınmış” sanattır.
Sayfa 114 - Bilim ve Sosyalizm YayınlarıKitabı okudu
Özgürlük geçmişte, egemen sınıfların tekelindeydi; bu sınıflar genel çıkara "yön veriyorlardı" ve bu, onlar için kendi kişisel çıkarlarıydı. Burada anlaşılan özgürlük, insanların kendi bireyselliklerine ve bunun yaşam faaliyetinin toplumsal biçimiyle ortaya çıkmış nesnel gereksinime uygun düşen (kişisel) yaşam koşullarını yaratmaları özgürlüğüydü. Genel gelişmenin reel servetinden yarar sağlayanlar, yalnız egemen sınıfın temsilcileriydi ve onların bundan duydukları haz, (sömürülenlerde oldu- ğu gibi) yeni bağımlılıkların doğmasıyla gölgelenmiyordu. Burada en önemli nokta da şuydu: böyle bir pozitif özgürlük dönemi zamansal olarak da sınırlıydı; var olan üretim ilişkilerinin doğması ve oluşması zamanıyla sınırlıydı. Bu zaman biter bitmez, ekonomik bakımdan egemen sınıfın küçük bir tabakası için bile "özgürlük devri" sona eriyordu. Oysa, sömürülen sınıflara gelince, bunlar temsilcilerinin yalnızca birkaçıyla sınıflarını terketmek ve (olanaklar elverdiğinde) yükselmek özgürlüğünü tadabiliyorlardı; bu, "negatif" bir özgürlüktü. Ya da daha radikal -ama yine de negatif- bir özgürlük olan, eski toplumsal ilişkileri, özellikle çekilmez oldukları zaman, devrimle yıkmak özgürlüğüne sahiptiler.
Sayfa 109 - Bilim ve Sosyalizm YayınlarıKitabı okudu
Sonuç Olarak;
Zorunluluk, özgürlüğün temeli kalmaya devam etmesine karşın, bireyler açısından, onların bu özgürlüğünden doğmuş olarak belirmektedir. Bu koşul, toplum varolduğu sürece önemini koruyacaktır. Toplumda egemenliğin gerçekleştiği biçim ise, geleceğin toplum düzeninde daha başka olacaktır. Söz konusu biçim, özgürlüktür. Ancak, bu her zaman bir zorunluluk alemi olarak kalmaktadır. Bunun öte yanında, amaç olarak görülen insansal güç gelişimi başlamaktadır. Bu da, yalnızca o zorunluluk alemine dayanarak serpilebilecek olan gerçek özgürlük alemidir.
Sayfa 157 - Bilim ve Sosyalizm YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Marx, kişiliğin kendi kendine faaliyetinin koşulları olan toplumsal koşullarla, bu faaliyeti engelleyen koşullar arasındaki farkı tanımlamaktadır. Bu sonuncusu, kişiliğin yaşam faaliyetinin "inorganik" koşullarıdır. Bunun nedeni, kuşkusuz yalnızca bu koşulların o kişilik tarafından yaratılmamış olması değildir. Burada öncelikle söz konusu olan, o koşulların kişiliğin kendi başına faaliyet ve özgürlükle ilgili tasarımına (ki bu tasarım, yeni toplumsal koşulların doğmasıyla zenginleşmiştir) artık uymamasıdır. Kişilik, ancak bu yeni toplumsal koşulları yaratarak gerçekten özgür olacaktır. Ve bu yalnızca özgürlüğün duyumu, "kendi-duyuş" anlamında değil, aynı zamanda gerçek özgürlük anlamındadır; bu özgürlük, çevredeki toplumsal koşulların, kendi kendini biçimlendiren yeni kişiliğin ve onun ideallerinin ölçüsüne göre yaratıcı biçimde ortaya konması olarak anlaşılmaktadır.
Sayfa 107 - Bilim ve Sosyalizm YayınlarıKitabı okudu
Gerçekte üretimin komünist kooperasyonu (birlikteliği) her insandan mutlak her şeyi bilmesini ve becermesini istemez (yine de yineleyelim; bu anlamda bile, o insan çok daha eğitilmiş ve bilgili olacaktır; çünkü o, "tek başına iş yapan" biri olarak değil, birliğin bilinçli üyesi olarak davranacaktır); daha çok kendi bilgilerini, deneyimlerini ve yeteneklerini, öteki bütün insanların bilgileri, deneyimleri ve yetenekleriyle karşılaştırmak zorundadır. Böylece, kendi bilgiler, deneyimler ve yetenekler dünyasını, birlikte yaşadığı insanların tüm yanlı (evrensel) desteği açısından düzenleyebilecektir. O zaman, üretim sürecinde bugünkü bireyden çok daha tüm yanlı hazırlanmış ve eğitilmiş kimse olmakla kalmayacak, bizzat bu süreç içinde, geçmişin en evrensel dehasından gerçek ve reel anlamda çok daha evrensel olacaktır. Çünkü, hiçbir deha, insanlığın tüm gelişimi içinde biriktirdiği bütün hazinenin yaratıcı biçimde asimile edilmesi için böyle uygun olanaklara sahip olmamıştır. Ve dehalık da, zaten bu hazinenin edinilmesinde yatmaktadır. Gelişmiş komünist toplumdaki insanın evren- selliği, onun kendi gücünün, yeteneklerinin, bilgilerinin ve deneyimlerinin, komünist birlikteliğin öteki bütün üyelerinkiyle "basit" çarpımı sonucu olacaktır. Marx şöyle yazıyor: "Bireylerin orijinal ve özgür gelişiminin laftan ibaret olmadığı yegâne toplum olan komünist toplum içinde, sözkonusu gelişmeyi belirleyen, bireylerin bağlamıdır. Bu, kısmen ekonomik koşullarda kısmen herkesin özgür gelişimindeki zorunlu dayanışmada ve bireylerin varolan üretici güçlere dayalı evrensel faaliyet biçiminde yatan bir bağlamdır.
Sayfa 152 - Bilim ve Sosyalizm YayınlarıKitabı okudu