Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Arifler Allah'ı Nasıl Bilir?

Özün Özü

Muhyiddin İbn Arabi

En Eski Özün Özü Sözleri ve Alıntıları

En Eski Özün Özü sözleri ve alıntılarını, en eski Özün Özü kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Umulur ki, bu risâlede görülen hatalar ve eksikler af elbisesi ile örtülür! Çünkü insan nisyân (unutma) mahalli değil mi dir? Tevfik (yardım) ancak Allah'tandır ve ben O'na tevekkül eder ve ona yönelirim.
Reklam
Tecelliyat-ı Hudâ iledir kamû dü-cihân Cemâl-i Hakk'a nazar kıl, pây-i veche kân (İki âlemin tamamı Hakk'ın tecellîsi iledir. Hakk'ın cemâline nazar et)
Bugün her kim görür yârin Gören onlardır yarın Ne bilsin onda dildârın Olanlar bunda a'mâdan (Ahirette sevgilileri olan Allah'ın cemâlini görecek olanlar bugün bu dünyada gören kimselerdir. Burada kör olan kimseler âhirette sevgililerini nerden bilsinler!)
Bir hadis-i şerifte rivayet edilmiştir ki, cennet ehli cennete girdiklerinde Hakk Teâlâ kemâl üzere olan cemâlinden yücelik perdesini kaldırarak ve "Sizin bunca yıldır 'Ah bir görsem!' diye arzu çektiğiniz en yüce Rabbiniz Benim" diyerek göründüğü zaman cennetlikler Hakk'ın bu tecellisini inkâr ederler ve "Hâşâ ve kella" diyerek feryat ve figan ederler. Hakk onlara üç kez türlü türlü sûretlerde tecellilerle görünür onlar da inkâr ederler. Sonunda Allah onlara "Sizin Rabbinizle aranızda bir alâmet, bir işaret var mıdır?" diye sorar. Onlar da "Evet vardır" derler. Bunun üzerine Allah herkese kendi zannı ve inancına göre tecelli eder ve görünür. Onlar da kabul ederler. Nitekim bir hadiste şöyle denilmektedir: "Siz ayın on dördüncü gecesi ayı nasıl görüyorsanız Rabbinizi de öyle âşikâr görürsünüz." Ancak arif olanlar o durumda derhal gör düğü gibi kabul eder. Çünkü o, bu dünyadayken bütün inançları cem etmiş ve bir inançla mukayyet olmamıştır.
Ölmeyince bulmadım yol o Hakk'a Onda oldum Hakk'la hayy u bekā Kendimi kendim yetirdim ki, ne bulam kendimi Hep olursun hiç edince yine kendin kendini
Reklam
Mazhar terimi tasavvuf istilahında ilâhî zuhûrun ortaya çıktığı yer, sûret, varlık mertebesi ve tecelligâh demektir. Aynı zamanda mahlûk anlamına da gelir. Bir şeyin mazharı o şeyin sûreti demektir. Mesela sultan âlemin kal bi hükmünde olduğundan ism-i âzamın zähirine mazhardır. Eğer sultan peygamberin yaşantı ve ahlâkı üzere olursa bu durumda ism-i âzamın hem zâhirine hem de båtınına mazhar olur. Yani ism-i azam onun varlığıyla bu âlemde görünür (Seyyid Mustafa Râsim Efendi, a.g.e., s. 1052).
İmdi sana mâlum olsun ki, Allah Teâlâ'nın zâtının ve sıfatlarının sonu olmadığı gibi hakikatte âlemlerin de sonu yoktur. Çünkü âlemler ilâhî isimlerin ve sıfatların mazharı dır. Zâhirin sonsuzluğu bâtının sonsuz olmasını gerektirir.
Öyleyse diyebiliriz ki, ne Hakk'ın sonu vardır ne de O'nun isim ve sıfatlarının mazharı olan âlemin sonu vardır. Ancak âleme külliyât nede niyle on sekiz âlem, cüz'iyyât nedeniyle on sekiz bin âlem denilmiştir. Nitekim İbn Abbâs (r.a.) hazretleri Hz. Peygamber (s.a.s.)'den rivâyet et tiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Hakk Teâlâ'nın on sekiz bin âlemi vardır ve gö rünen şu dünya da o âlemlerden biridir." Lâkin bu âlemin tamamı da hazarat-ı hamse tarafından cem edilmiştir.
Nitekim bu hususta Kur'ân'da "Bizim emrimiz ancak birdir ve göz kırpması gibidir" (Kamer, 50) buyrulmaktadır. Emir sözü ile kastedilen "kün" (ol!) emridir. Hakk bir kere "ol!" dedi göz açıncaya kadar hatta daha kısa bir sürede dört âlem zuhûra geldi. Bununla birlikte âlem yoktan zuhûra gelmiş değildir. Bilakis âlem, Hakk'ın zâtının bir durumdan başka bir duruma geçmesinden zuhûr etmiştir. Âlimlerin "Âlem yoktan var oldu" demeleri "Hakk'ın zâtı zâtında gizli iken kendi iradesiyle birlikte görünür hâle geldi" demekten ibarettir. Çünkü ne yok var olur ve ne de var yok olur. Zât denizinin hâlden hâle geçmesinden âlemler zuhûr etti.
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.