Düşünmemek, yazmamak, konuşmamak, ama nasıl? Acılar, korkular, onları nasıl alt etmeli? Kafamı dolduran bu kalabalık, tüm bu insanlar, ezilen, ölen, öldüren, onlardan nasıl kurtulmalı?
Daha zaman var, evet, daha çok var kocamışlığa! Oturup şimdiden kafamızın keline, akların çoğalmasına yanacak değiliz ya!.. Senin gibi bir adam! Kötülük gelip çatmadan üzülmeye değmez! Yaşadığın andır önemli olan.
Kavgalar, savaşlar, bozuk düzen, her şey, insan tabiatı değişmeyeceğine göre, bunlar sürüp gidecek biz yaşadıkça. Sen çağına uydurabiliyor musun kendini? Dünyaya boş verip! İşte önemli olan bu!
Çok meraklı polis kitapları vardır. Sonuna kadar ne olacak, nasıl bitecek? diye, merakla okunup, son sayfada: "Bu muydu?" diye, bir köşeye fırlatılan... Biraz öyleydi kadınlarla ilişkisi.
İnsanları çıkarlarının oyuncağı yaparak, acımasızca harcayanların dünyası!.. Tutkularının peşinde koşuyorlar, bizi de sürükleyerek arkalarından!.. Atatürk yolunda yaktığımız ışıklar bir bir sönüyor bunların çıkar rüzgârında! İstesek de, istemesek de onlarla beraber düşeceğiz uçuruma! Gene de konuşmak, açıklamak, anlatmak gerek. Susmak, yenilmek demektir.
Yobazlığı, tutuculuğu silkip atamadık bir türlü!.. Kötülüğün başı, bencillik, tutkular! Bizim toplumumuzun yaraları yalnız bunlar da değil. Birbirimizden kolayca kopuyoruz. İnanç ve düşünce ayrılıkları... Dilim dilim bölünüp parçalanıyoruz.