Estetik kavramlar, durmaksızın sorulara dönüşüyor: Kendi kendime soruyorum: Tarih trajik midir? Bunu farklı bir şekilde söyleyeyim: Trajik kavramların kişisel kaderin dışında bir anlamı var mıdır?
Orta Avrupa sınırlarının kalıcı ve doğru olarak çizilmesinin imkânsız olduğu gerçek mi? Elbette!
Bu uluslar ne kendi kaderlerinin ne de kendi sınırlarının hâkimi olabildiler. Hiçbir zaman tarihin öznesi olamadılar, hep nesnesi oldular. Birlikleri isteğe bağlı değildi.
Her estetik yargı kişisel bir iddiadır; ama öznelliği içine kapanmayan, başka yargılarla yüzleşen, kabullenilmeye eğilimli, nesnel olmayı isteyen bir iddiadır.
Çünkü her şey, bir anda, apaçık ortaya çıkmıştır: İnsan hayatı bir bozgundur. Adına hayat denen bu önlenemez bozgun karşısında bize düşen yalnızca onu anlamaya çalışmaktır. İşte, roman sanatının varoluş nedeni de budur.