Yıl 1938. Avrupa yine faşizm rüzgarları etkisinde. Almanya'da Hitler, İtalya'da Mussolini, İspanya'da Francisco Franco, Portekiz'de Salazar. Yani anlayacağınız ortam gergin, herkes çok gergin. Bir kişi hariç. Belki de binlercesi hariç. Ama biz kadrajımıza girmeyen hayat hikayelerine kayıtsız canlılar olduğumuz için tüm işimiz
Theodule Ribot ve Pierre Janet. İlginç bir bakış açısını savunuyorlar. Buna ruhların konfederasyonu diyorlar. Teorileri şu: tek, bölünmez bir benlik fikri, bir illüzyondur. Bir hristiyan geleneği illüzyonudur ve onlara göre basit bir şeyin üstünü örtmektedir: içimizde birden çok ruh yaşamaktadır.
'Normal' ben, bu ruhların arasındaki görüşmenin sonucudur. 'Baskın' ben, diğerlerinden bir adım öndedir ve fikrini üstün kılmak ve kendi normalarını empoze etmek için onları susturur. Bu baskın ben, ruhlar konfederasyonunu yönetir.
Ancak bazen bir olay veya ağır bir erozyon nedeniyle baskın ben, isyan eden bir ben'le mücadeleye girer. Bu iki ben arasındaki çatışmaya, özne dahil olamayacak kadar güçsüzdür. Yeni baskın ben kendi normunu yerleştirir ve değerler sistemini tamamen baştan tanımlar. Eskiden önemli olan artık değildir, ikincil olan hayati olmuştur.
Bu dönem, özne için çok büyük kırılganlık dönemidir. Ancak bazen de zengin ve üretken bir şekilde algılanabilir.