Rahmetli Ahmet Hamdi Tanpınar, gerçek bir sanatçı olarak ister istemez Pir Sultan'ın kimi nefeslerine hayrandı; ama için için bir Osmanlı efendisi olarak bir gün bana: "Ben de Osmanlı Padişahı olsam Pir Sultan'ı affedemezdim," demişti. Padişah devletini korumak zorundadır, demek istiyordu. Unutuyordu ki Pir halkın, kendinden kopmuş bir Saray'a karşı direnişiydi. Affedilemez suçu işleyen Pir Sultan değil Padişahın ta kendisiydi. Halka ihanet etmiş bir padişah, padişaha ihanet etmiş bir şairden daha az mı suçludur.
Nitekim Safevi tehlikesini ortadan kaldırmayı amaçlayan Yavuz Selim'in ilk işi "şi'îliğin ehl-i sünnet mezheplerince red edilmiş olduğunu halka telkin etmek vazifesini devrin ulemasına" vermek olmuştur. Saru Görez sanıyla ünlü Müftü Hamza Nurettin'in, kızılbaş taifesini "kâfir ve mülhid" sayıp öldürülmelerinin "vacib ve farz" olduğunu bildiren, hatta öldürülen "ricallerin" (ileri gelenler) mallarının, kadınlarının ve çocuklarının öldürenlere "kısmet" olmasını dileyen fetvası bu yolda ibret verici bir örnektir. Yine Yavuz Selim bununla da yetinmemiş, Anadolu'ya adamlar göndererek kızılbaşların yediden yetmişe bir deftere yazılmasını istemiş, bu yazımdan sonra çeşitli bölgelerde yaşayan kırk bin alevi öldürülmüştür.